DOLAR 35,1981
EURO 36,7471
ALTIN 2968,734
BIST 9724,5
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Yönetimimizin Dünü ve Bugünü

23.04.2009
691
A+
A-
23 Nisan 1920, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı. Yani, ömrünü tamamlayan bir Türk devletinin yerine kurulacak olan yeni Türk devleti ile, kurulacak bu devletin yönetim şeklinin inşaatının planlanacağı ve planın yürütüleceği şantiye merkezinin hizmete açılış tarihi…
Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul-Samsun-Amasya-Erzurum-Sivas güzergâhını takip edip 27 Aralık 1919’da Anadolu’nun kalbi Ankara’ya demir attı. Atatürk, önce, milleti ile el ele vererek bir taraftan yurdu düşmanlardan temizledi, diğer taraftan da Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu. Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduktan sonra da TBMM’nde bu yeni devlete yönetim şekli olarak “cumhuriyet” uygun görüldü. Bugün ise cumhuriyetimiz 86 yaşında.
89 yıldır cumhuriyetten önceki yönetim şekillerini acımasızca eleştirdik durduk. Her ağzını açan yönetimi ve yöneticileri yerden yere vurdu. Eleştiriyi, o günlere gidip yönetim şeklini o günlerdeki şartlara göre değerlendireceğimize, o günkü yönetimi, günümüze taşıyıp günümüzün şartlarına göre değerlendirdik.
Osmanlı Devletinin 1699’dan sonrasında idare edenler yani idareciler, her ne kadar da Osmanlı soyundan gelenler gözükse de, aslında devleti perde arkasından dış güçler idare etmektedir. Aynen bugün olduğu gibi… Bugün de AB’nin, ABD’nin ya da diğer dış güçlerin isteklerini milli menfaatlerimizden taviz vererek “Avrupa Uyum Yasaları” ve “Kopenhak Kriterleri” ismi ile yerine getirmedik mi?
Ama 1699, yani Osmanlıda duraklamanın başlamasından evvelki dönemlere yönelik eleştirileri haksız buluyorum. Çünkü ceddimiz Osmanlı bugün üzerinde, bazı kaynaklara göre 125, bazı kaynaklara göre de 180 bağımsız ülkenin varlığını sürdürdüğü 25 milyon kilometre karelik bu toprakları, tam 400 sene milli iradeyi hâkim kılarak idare etmiştir. Üstelik sadece kendi topraklarını idare etmekle kalmamış; gücü, dirayeti ve takip ettiği politikalar aynı zamanda dünya barışının da teminatı olmuştur.
Bugün ecdadı haksız yere eleştirme anlayışımıza her ne hikmetse küçücük çocuklarımızı da alet ettik. Onların şuur altına tarihimize düşmanlık tohumlarını ektik durduk. Sonra o çocuklar bir Türk tarihi düşmanı olarak büyüdüler. 23 Nisan ve Cumhuriyet Bayramı şiirlerine bakın, üç şiirden birinde mutlaka Türk tarihi düşmanlığının izlerini görürsünüz. Padişahlar; çocuklarımıza astığı astık, kestiği kestik kişiler olarak tanıtılır. O şiirlerde padişahlar acımasız, merhametsiz birer zorba ya da şahsi menfaatleri uğruna vatan topraklarını bile düşmanlara peşkeş çekebilecek birer hain olarak gösterilirken halk ise kul, köle; iradesi elinden alınmış zavallı bir güruh olarak tanıtılır. Bakın, üç şairin üç şiirinden üç örnek:
(…)
Saltanat bir umacı
Çöktü sultanlık tacı
Millet bildi kendini
Kopardı kemendini
(…)
(Süleyman Bumin)
 
(…)
Elbet senin… Eskiden
Padişahın kulusun.
Cumhuriyet devrinde,
“Egemenlik ulusun!”
 (İ.Hakkı Sunat)
 
(…)
İşte, bugün bir meclis kuruldu,
Sonra hemen padişah kovuldu.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
(…)
Saip EGÜZ)
 
İşte bütün bu haksızlıklara da o günkü yönetim şeklinin sebep olduğu iddia edilir. Neymiş, o günlerde demokrasi olmadığı için, yönetim babadan oğla geçtiği için, halkın seçme ve seçilme hakkı olmadığı için bu gibi çağ dışılıklar yaşanıyormuş.
Peki, o zaman, gelin bugünkü yönetim şeklini o günlere taşıyalım. Diyelim ki 1699 yılından öncesindeyiz, Osmanlı
Devleti henüz Duraklama Devri’ne girmemiş. Türk’ün 25 milyon kilometre kare üzerinde hükümranlığının sürdüğü devirler… Yöneticileri, halk seçecek. Halkın seçtikleri devleti idare edecekler. O zaman şu problemleri nasıl aşabiliriz?
Eğitim, ülke toprakları üzerinde gereği kadar yaygınlaşmadığı için vasıflı ve nitelikli yeteri kadar yönetici adayı bulunabilir mi? Eğer maksat ülkenin iyi idare edilmesi ise, padişah çocuklarından daha iyi eğitim almış, ülkeyi daha iyi idare edecek başka birileri bulunabilir miydi?
Diyelim ki ülkeyi yönetecek çok sayıda ehil insanlar bulduk. Peki, bu insanlardan birini ya da birilerini yönetici seçebilmek için, bu kişilerin kendilerini halka tanıtması lazım. Bu kişiler kendilerini o kadar geniş coğrafya üzerinde, o günkü ulaşım şartlarında nasıl tanıtacaklar?  İstanbul’dan Mısır’a ya da Balkanlara nasıl ve kaç günde değil kaç ayda gidecekler?
Diyelim ki gittiler ve propagandalarını yaptılar. Vatandaşlar oy kullanacaklar. Okur-yazarlık oranı çok düşük olduğu için bu seçmenler nasıl oy kullanacaklar?
Hadi oy kullandıklarını da varsayalım. O kadar geniş coğrafyada seçimlerin salimen yapılması nasıl sağlanacak?
Varsayalım ki seçimler de salimen yapıldı. O devirlerde ulaşım binek hayvanları ile yapıldığına göre, on binlerce kilometre mesafeden alınacak seçim sonuçlarının payitahta kısa sürede ulaşması nasıl sağlanacak?
Hadi bunu da becerdik diyelim. Peki, seçilenin ya da seçilenlerin halka duyurulması yine o günkü ulaşım imkânlarını düşünürsek kısa sürede nasıl gerçekleştirilecek?
Öyle zannediyorum ki o devirlerde bugünkü gibi seçim yapılabilseydi, seçime karar verme tarihi ile halkın seçim sonuçlarından haberdar olması tarihi arasındaki süre, bugünkü iki seçim tarihi arasındaki süreye denk olurdu. Yani devlet, sonuçlar halka ulaştığı ya da seçilenler göreve başladığı gün, ondan sonraki seçim sürecini başlatmak zorunda kalırdı.
 
Buradan çıkartılacak sonuç şu olmalıdır: Bir hadiseyi, o hadisenin yaşandığı yeri, zamanı ve şartları dikkate almadan eleştirmek yanlıştır.
 
Bugün geçmişimizi bu kadar acımasızca eleştiriyoruz. Peki, günümüzde demokrasi olması gerektiği gibi işletilebiliyor mu? İşte bu sorunun cevabını da bir sonraki yazımda irdelemeye çalışacağım.
Bilvesile yüce Türk milletinin Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı’nı tebrik ederken canları ile, kanları ile, yürekleri ile bugünlere erişmemizde emeği geçenleri-başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere-minnet ve şükran duygularımla yâd ediyorum.
Ne mutlu ki Türk’üm!