DOLAR 34,5476
EURO 36,4602
ALTIN 2963,065
BIST 9145,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

T Harfi

T Harfi
02.12.2008
1.066
A+
A-

TAB DÜŞMEK: Ekmeğin pişmeden tandıra düşmesi.

NADIRHAŞ: Ağaç gövdesinin yaralı olması,

TAKIM TAKLAVAT: Araç- edevat.

TALUKAT: Hısım-akraba.

TAMAS: Kara erik ya da bu eriğin kurutulmuşu.

TANGO: Hayvanların boynuna takılan büyük çan.

TANKO : Sosyetik.

TAPAN: Ekilen tarlayı düzeltmeye yarayan alet.

TAPIL: Bir araya toplanmış ot ya da ekin demeti.

TAPIZ: Dayak, kötek.

TAR: Tavukların tünedikleri ağaç. Kağnıda her iki taraftan dışa doğru çıkıntı oluşturan dört tahta.

TARİK: Raf,

TARPOŞ: Bir şeyin üzerine örtülen kapak.

TAS: Kâse.

TAŞANUŞ: Perişan, dağınık, derbeder.

TAT: Çorabın ayak bileğinden aşağıda olan kısmı.

TATA: Çocuk dilinde yemek.

TATARGAN TUTMAK: Sancı tutmak.

TATARGAN: Apandisit.

TATİLENMEK: Sağa sola sallanarak zorlukla yürümek.

TAV: Besi

TAVLANMAK: Besilenmek, şişmanlamak.

TAVLİ: Besili.

TAVUKKOPİ: Kırkalın deri aksamı.

TAY DURMAK: Ayakta durabilme.

TAYA: Bir araya toplayıp yığın yada tepe yapılmış olan, birikinti.

TAYA: Bir şeyin yığıntısı. Bir araya toplanmış birikinti.

TAYİS OLMAK: Birinin dar bir yerden geçmesini sağlamak için yol açmak, kenara çekilmek.

TEC: Bir araya toplanıp tepe haline getirilmiş hububatbirikintisi.

TECGERE: Arkadan ve önden birer kişinin tutarak toprak veya gübre taşıdığı araç.

TEKE: İki yaşında yada daha büyük erkek keçi.

TELEK: Kuş kanadındaki iri tüy.

TELEK GİBİ: Çok hafif.

TEKEŞER: Bir yaşını doldurmuş erkek keçi.

TELİS: Torba.

TELLİ:Kuyruk ucundaki tüyleri beyaz olan hayvan.

TEMŞİYATINA BAKMAK: Tedarik etmek, gerekli hazırlığı yapmak.

TEN: Çise.

TENHAŞ: Hafif rutubetli, hafif ıslak.

TENKMEK: Dengesi bozulmak, bir tarafa meyletmek.

TENTENE: Dantel.

TEPİR: Tahıl temizlemeye yarayan yayvan ağaç tepsi.

TEPRENMEK: Hareket etmek, kıpırdamak.

TEREK: Raf.

TERMAŞ: İşe yaramaz, adi.

TERPOŞ: Kova benzeri kapların kapağı.

TEŞİ: İplik bükme iği.

TEŞT: Büyük leğen.

TEVATÜR: Çok iyi.

TEVEKELLİ: Ne yaptığının farkında olmayan, yanılan.

TEYKEŞ: Bir şeye eş ve ya uygun olmayan.

TEZEK: Gübreden yapılan kokar yakıt.

TIĞ: Dövülerek saman haline getirilmiş ve bir araya toplanmış buğday veya arpa yığını.

TIKIS: Yapışkan toprak ya da pişerken içini çekmemiş, iyi pişmemiş ekmek.

TIKKA: Tandır ve çömlek yapımında kullanılan bir tür toprak.

TINAZ ETMEK: Hafife almak, alay etmek, dalga geçmek.

TINTIN: Acelesi olmayan, yapacağı işi ağırdan alan.

TIRANG ATMAK: Şiddetli ishal olmak.

TIRASO: Zayıf ve çelimsiz; hastalıklı.

TIRÇIK ATMAK: Çifte atmak.

TIRÇIM: Çok az, damla halinde.

TIRÇİKLEMEK: Çifte savurarak kaçmak.

TIRIĞA DÜŞMEK: İshal olmak.

TIRIK: İshal

TIRINDAZ: Tertipli, temiz.

TIRIVIRİ: Önemsiz, değersiz, gereksiz.

TIRİK: Uzun kuyruklu koyun türü. Koyunlarda uzun kuyruk.

TIRİKLENMEK: Aniden küsmek.

TIRKIŞ: Ağaç veya sırıklarla yapılan bahçe çiti.

TIRŞA ÇEKMEK:Aldatmak, kandırmak, sözünden caymak.

TIRŞACI: Sahtekâr, düzenbaz, dalgacı.

TISILİ: Hastalıklı, çelimsiz, zayıf bünyeli.

TIŞGÂR: Sırıklarla yapılan seyyar çit.

TIZIKMAK: Koşmak, kaçmak.

TIZIRİK: Aceleci, lafını bilmez.

TİKE: Et lokması. Küçük parça.

TİKKOZ: Dik başlı, kendi başına buyruk.

TİL: Suyun taşıdığı ince kumlu toprak.

TİLİF: Halı ilmiği.

TİLO: Sivriltilmiş, ince ve uzun hale getirilmiş, ya da ince ve uzun olan.

TİRİT: Yağ.

TİRİTLENMEK:Besilenmek, güçlenmek, kuvvetlenmek, iyi duruma gelmek.

TİTİL: Yukarı doğru uzamış uzun boynuz ya da bu tür boynuzları olan hayvan.

TİTO: Alıngan, erken küsen.

TOKLU: Sütten kesilmiş ve bir yaşını doldurmamış kuzu.

TOMARİ: Bütün, hep.

TORK ETMEK:
Toprağı çapa ile kabartmak.

TOROS: Tomruğu öküzlerle sürükleyerek taşıyabilmek için tomruğun uç kısmına zincir bağlama maksadı ile açılan delik.

TORTA: Yağ eriyince üzerine biriken posa.

TOSİ: Şişman, iri yarı.

TOŞİKLENMEK: Besilenmek, güçlü kuvvetli gözükmek.

TOTİK: Yabani hayvan eli.

TOTİ VERMEK: Keçi gibi hayvanların, sakalından tutulduğunda arka ayakları üzerine dikelmesi.

TOTLİK: Elleri iyi tutmayan ya da elleri sakat olan veya sakat el.

TOZAK: Hafif yağmış kar.

TÖRELİ: Adam akıllı, arzu edildiği gibi.

TUHT: 1/6 kg’lıik ağırlık ölçü birimi.

TULUK:Peynir doldurulmuş deri, tulum. Şişman.

TUMAN: Don.

TUMBUL: Şişman, bir şeyin şişkin olan kısmı.

TUMP: Tarla kenarı.

TURA: Ateşi karıştırmaya yarayan sopa.

TURİK: Cep astarı, küçük torba.

TUSTUMBUL OLMAK: Çok doymak.

TUTAK: Elbezi, peçete.

TUTMAÇ: Makarna şeklinde kesilmiş hamurla yapılan yoğurtlu çorba.

TÜLEK: Kurnaz, uyanık.

TÜRLÜ TEVİR: Çeşit çeşit, değişken.