DOLAR 35,1981
EURO 36,7471
ALTIN 2968,734
BIST 9724,5
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

PKK Taleplerinin Tescili

15.03.2013
771
A+
A-

Paris’te, 9 Ocak’ta üç PKK’lı kadın militan, kaldıkları evde ölü olarak bulundu. Boyalı, yalaka, yandaş basın; olayla ilgili haberleri Türk kamuoyuna “Örgüt içi hesaplaşma”, “Derin devletin parmağı var” ve “Barış sürecine zarar vermek isteyenlerin işi” gibi manşetlerle bir taraftan ölenleri masum olarak göstermeye, diğer taraftan da yapılacak olan cenaze törenlerine meşru bir zemin hazırlamaya çalıştı. Neticede başarılı da oldular. Kamuoyunun dikkati, öldürülenlerin kim olduğunu bir tarafa bırakıp onları kimin öldürdüğüne kilitlendi.

Hâlbuki öldürülenler PKK’lı idi ve otuz yıldır, binlerce masum insanın öldürülmesinde tetiği çeken olmasalar bile tetik çektirenlerdi. Bu üç kadın; Gabar’da, Kandil’de ya da Zap’ta emniyet güçlerinin karşısına çıksaydı emniyet güçlerimiz bunları öldürmeyecek miydi? O zaman kimin, ne maksatla öldürdüğü bizim için önemli değildi. İster iç hesaplaşma sonucu öldürülmüş, isterse derin devlet öldürmüş olsun; fark etmez. Öldürülmeleri gerekiyordu, birileri de gereğini yerine getirdi.

Sonra bu üç PKK’lının cenazelerinin Türkiye’ye getirileceği haberi gündemde yerini aldı. Tabii cenazeler Türkiye’ye getirilip sessiz sedasız defnedilmeyecekti elbette. Cenazelerin Türkiye’ye getirilmesinin maksadı, bu cenazeler üzerinden PKK propagandası yapmak ve Sayın Başbakan’ın başlattığı “barış süreci”(!) rüzgârını da arkalarına alıp bundan böyle her ne şekilde olursa olsun öldürülecek PKK’lılara yapılacak cenaze merasimlerini meşrulaştırmaktı. Evet, bu maya da tuttu. Türkiye’ye getirilen cenazelerin üçü de önce Diyarbakır’a götürüldü. Toplu cenaze merasimi orada yapılmalıydı. Çünkü Diyarbakır, PKK’lılara göre Kürdistan’ın başkenti idi(!) Cenazeler için Diyarbakır’da çok katılımlı toplu tören yapıldı.  Hükümet, böylece “barış süreci”ne zarar vermeme(!)adına hem terörist cenazelerine tören yapmayı hem de Diyarbakır’ın Kürdistan’ın başkenti olduğu tezini tescil etmiş oldu. Artık bundan böyle örgüt, dağda öldürülen PKK’lılara istediği yerde cenaze töreni yapma hakkını kazanmış oluyordu.

 Sonra cenazeler Diyarbakır’dan uğurlanıp defnedilmek üzere Tunceli’ye, Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesine bağlı Barış Beldesi’ne ve Mersin’e gönderildi.  Buralarda da çok katılımlı törenler yapıldı. Gerek Diyarbakır’da gerekse cenazelerin defnedildiği yerlerde yapılan törenlerde mikrofonu her eline alan, devlete ve Türk milletine kinini kustu. Boy boy Apo posterleri ve PKK pankartları açıldı. Bu da yetmedi Türkiye Cumhuriyetine karşı hakaret ihtiva eden sloganlar atıldı. Bütün bunlara; satılmış, kiralanmış ve yalaka basın sayfalarında yer vermedi. Emniyet güçleri bu çirkin manzarayı yürekleri kan ağlayarak da olsa seyretmek mecburiyetinde kaldı, müdahale edemedi. Çünkü basına ve emniyete “müzakere sürecinin zarar görmemesi için gereğinin yapılması” talimatı verilmişti. Evet, barış süreci zarar görmemesin(!) adına T.C.nin manevi şahsiyeti ayaklar altına almıştı.

Sonra aynı basın yayın organları bu sefer de zafer kazanmış sahte kahraman edası ile yüksek perdeden avazları çıktığı kadar ötmeye başladı:

-Cenaze merasimleri olaysız sona erdi…

-Polis müdahale etmeyince olay da çıkmadı…

-Cenaze törenlerinin galibi, sağduyu oldu…

Sanki bu tür durumlarda olay çıkartan, polismiş. Sanki devlete karşı kin ve nefret ihtiva eden, yasadışı örgütü öven sloganlar atmak, APO’nun posterleri ile yürümek ve ortalığı savaş alanına çevirmek suç değilmiş.

Cenazeler defnedildi. Hükümet, bu cenaze merasimlerini engelleyemeyeceğini anlayınca-çünkü engellemeye kalktığında büyük sokak olaylarının vukuu bulacağını hesap ettiği için-sessiz sedasız(!) merasim yapılmasına izin vererek günü kurtarmaya çalıştı. Basının desteği ile bunu da başardı. Ne var ki devlet, PKK’ya yeni tavizler vermiş oldu. Törenlerde herhangi bir olayın olmaması yarın unutulacak, ama verilen tavizler baki kalacak.

Eli kanlı üç PKK’lının cenazesi Türk milletine pahalıya mal oldu.   Bir, bu yaşananlardan sonra her PKK militanının bir “kahraman” olduğuk tescil edilmiş oldu. Bundan sonra PKK, emniyet güçlerinin öldürdüğü her teröristi, cenaze töreni ile defnetme hakkı kazanmış, hatta bu törenlerin Diyarbakır’da yapılabilmesinin de böylece yolu açılmış oldu.

“Barış sürecinin zarar görmemesi” uğruna verdiğimiz bu tavizlerden sonra yarın Hükümet, Apo ile masaya oturduğunda Apo, siz bize cenaze töreni yapma, törenlerde devlet aleyhine slogan atma, PKK bayrağı(!) ile meydanlarda gösteri yapma izni verdiğiniz için biz de şu taleplerimizden vaz mı geçiyoruz diyecek? Asla böyle bir şey olmayacak. Hatta örgüt, bu yaşananlardan aldığı güç ve cesaretle yeni taleplerle karşımıza çıkacak ve yeni tavizler vermemiz için daha da şirretleşecek. Bundan adım gibi eminim. Aha, buraya yazıyorum; demeyin ki demedi!..