DOLAR 32,5954
EURO 34,7807
ALTIN 2497,15
BIST 9463,68
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Nefislerini Hüsrana Uğratanlar

17.02.2012
582
A+
A-

Müminler tüm tavırlarını Allah’ın hükümleri doğrultusunda belirlerler. Bu tavırlarında ölene kadar sebat gösterir, yılgınlığa kapılmaz, asla taviz vermezler. Yaşamlarını Allah korkusu ve sevgisi üzerine kurarlar. Bu yüzden şer gibi görünen olaylardan yana asla ümitsizliğe düşmez, hemen hayır yönlerini aralar. Bu şekildeki düşünce tarzları, onların hayata hep hayır gözüyle bakmasına vesile olur. Bu, Allah’ın beğendiği tarzdır. Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar ise yaşamlarını dünya menfaatleri üzerine kurarlar. Böyle bir yaşam tarzı da onları içinden çıkılamaz acılara, çözümsüz sorunlara, psikolojik olarak yıkım dolu bir hayata sürükler.


Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe Suresi, 109)

 

Müslüman dünya hayatına imtihan olmak için gönderildiğinin şuurundadır. Dinden uzak bir yaşam süren insanlara ise şeytan imtihan olduklarını unutturmuş, dünyaya boş bir amaç uğruna gönderildiklerini empoze etmiştir.

 

“Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?” (Mü’minun Suresi, 115)

 

Müslüman imtihanın sırrını bildiği için, yaşadığı olaylar karşında böbürlenip büyüklenmez yada üzüntüye kapılıp kahrolmaz. Müslüman, bütün bunları Rabbinin kendisini cennete hazırlamak için yarattığını bilir. Bu yüzden imani yönden zayıf olan insanların yaşadığı sıkıntıları Allah’ın izniyle asla yaşamaz. Müslüman, Allah’ın üzerindeki koruması ve yakın takibini sürekli hisseder. Zayıf olan insan Allah’tan yüz çevirdiği için, Rabbinin rahmetinden uzaktır. Bu da onu manevi yönden büyük bir çöküntüye sürükler. Bu insanlar gerçek manada mutluluğu yaşayamazlar. Mutlulukları hep geçicidir. Allah kalplerin tatminini ve gerçek mutluluğun sırrını bir ayetinde haber vermiştir.


“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.’’ (Ra’d Suresi, 28)


Müslüman Rabbi için sabreder. Çünkü dünyadaki bütün nimetleri insan için yaratan Allah’tır ve yine cenneteki sonsuz güzellikteki konakları kulları için bir mesken kılan da Allah’tır. Bu yüzden Müslüman Rabbine karşı son dere boyun eğicidir. Müslümanın sabrı sınırlı değildir. Allah’ın izniyle sürekli sabır göstermeye çalışır. Bu sabır, toplumun geneli tarafından zannedildiği gibi acı ve sıkıntı veren bir sabır değildir. Müslüman Allah rızası için sabır gösterdiğinden yaşadığı olaylardan zevk alır, Rabbinden razı olur. Zayıf olan insanların ise her zaman bir bam teli vardır. Belli zamanlarda sabır gösterir ama sabrının da sınırı vardır. Bu insanların gösterdiği sabır anlayışının Kuran’daki sabırla alakası yoktur. Bu tavra tahammül demek daha doğrudur. Yüce Allah bir ayetinde sabredenlerin kurtuluş bulacağını şöyle haber vermiştir:


Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.’’ (Bakara Suresi, 155)


Müslüman nefsinin bencil isteklerinden korunmaya çalışır. Çünkü; “…Nefisler ise ‘kıskançlığa ve bencil tutkulara’ hazır (elverişli) kılınmıştır…” (Nisa Suresi, 128). Müslüman dünya hayatında malını ve canını Allah’ın rızası için kullanır, bu nimetlere karşı kalbinde tutkulu bir sevgi oluşmaz. O, bu nimetleri Allah’ı sevdiğinden dolayı sever. Zayıf olan insanlar ise, hayatlarını dünya nimetlerine sahip olmaya adamışlardır. Bu yüzden delicesine bir koşuşturma içine girerler. Bu koşuştumadan da mutlu olmaz, sürekli ellerindekilerini kaybetme korkusu yaşarlar. Bu, Allah’ın dininden yüz çevirmelerinden dolayı Rablerinden verilen bir karşılıktır. Ahirette alacakları karşılık ise daha acıdır.


“De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki: “Allah’ındır.” O, rahmeti Kendi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.’’ (En’am Suresi, 12)