Müslüman Tam Anlamıyla İmanı Yaşamalıdır
Müslümanlar arasında yaşayan, fakat imani zafiyetten dolayı gerçek imani olgunluğa ulaşamamış insanlar vardır. Yani bu insanlar iman ederler, ancak Allah’ın gücünü hakkıyla takdir edemedikleri için bazen Kuran ahlakına uygun tavır sergilerken, bazen nefislerine uygun bir kişilik sergilemektedirler. Bu insanlar, hayatlarında herşey istedikleri gibi gittiğinde güzel ahlak sergilerken, nefislerinin zorlandığı bir durumla karşılaştıklarında, dinin hükümlerinden taviz verebilmektedirler. Bu anlamda, bu kişilerin, böyle zamanlarda tavırları basitleşmekte, tevekkülden uzaklaşmaktadır. Rabbimiz Kuran’da Kendi hükümlerinin tek güzel yol olduğunu şöyle haber verir:
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?’’ (Maide Suresi, 50)
Bu ahlak yapısındaki kişiler, ya Kuran’ın hükümlerini tam kavrayamamaktadırlar yada anladıkları halde görmezlikten gelmektedirler. Örneğin hüzünlenmek, küsmek, sinirlenmek Kuran ahlakına uygun olmayan tavırladır. Ancak sözü edilen bu kişiler, çok önemsemedikleri konularda, güzel davranışlar sergileyebilirken, nefislerinin kaldıramadığı olaylarda hemen basitleşebilip, güzel ahlaktan uzaklaşabilmektedirler. Yine aynı şekilde ölen bir kişinin arkasından hüzünlenmek, ağlamak, ağıt yakmak Kuran’a uygun olamayan tavırlardandır. Oysa bir insan vefat ettiğinde, sahte olan dünya hayatından, asıl olan ahiret hayatına geçiş yapar. Zira dünya hayatı bizim eğitildiğimiz, asıl hayata hazırlandığımız geçici bir mekandır. Şu halde Kuran ahlakına göre hareket eden bir Müslüman, bundan dolayı sevinç duymalı, Rabbine kavuşacağından dolayı büyük bir heyecan içinde olmalıdır. Müslüman asla dünyaya bağlanmamalı, asıl hayatı için hazırlık yapmalıdır. Ölüm, Rabbimiz’in kaderle yarattığı ve O’nun dilemesi dışında asla değişmeyecek olan bir gerçektir. İnsan nasıl doğum günlerini normal ve büyük bir sevinçle karşılıyorsa, doğum kadar doğal ölüm olayını da aynı sevinçle karşılamalıdır. Ölen kişinin ardından isyan etmek, Allah’a olan güvene ve teslimiyete uygun olmayan bir davranış olacaktır. Ancak ölen kişinin ardından isyankar tavırlar çokça rastaladığımız bir durumdur. Üstelik bu insanların arasında inançlı insanlar da bulunmaktadır.
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.’’ (Ali İmran Suresi, 185)
İnsanın basit olan tavırlarından kurutulup, tamamen Kuran ahlakını yaşayabilmesi için, eskiden kalan tüm cahiliye tavırlarını silmesi, yerine Allah’ın hükümlerini benimsemesi gerekmektedir. Bunun için kararlı ve samimi olmak şarttır. Müslüman Kuran’daki hükümleri sadece ezbere bilmekle kalmamalı, hayata da geçirmelidir. Allah, insanın açık açık yaptığı davranışları bildiği gibi, gizli yaptığı davranışlarını, hatta aklından geçirdiklerini de bilmektedir. Bu yüzden Müslüman dış görünüşünde ahlakını düzeltmeye çalıştığı gibi, aklından geçirdiklerini de düzeltmeli, bilinçaltında eskiye ait hiçbir ahlakını bırakmamalıdır. Aksi halde imanı gereği gibi yaşayamaz, Rabbimiz’in Kuran’da belirttiği gibi imanına zulm karıştırmış olur. Allah bir eyetinde samimi iman edenlerin tavırlarına şöyle dikkat çeker:
“İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.’’ (En’am Suresi, 82)
Müslüman kendini yeterli görmemeli, her anlamda güzel ahlaka erişebilmek için çaba göstermelidir. Müslüman her an ölebileceğini ve yaptıklarından dolayı Allah’a hesap vereceğini sürekli hatırında tutmalıdır.
İmanı tam anlamıyla yaşamak Müslümana hem dünyada hem de ahiret hayatında güzellikler getirecektir. Allah’a güvenmek, teslim olmak, herşeyin hikmet yönlerini düşünmek Müslümana çok büyük bir haz, neşe, mutluluk ve akıl verir.