DOLAR 34,526
EURO 36,4835
ALTIN 2961,701
BIST 9126,07
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

M Harfi

M Harfi
02.12.2008
1.074
A+
A-

MABEYNİ OLMAMAK: Biri ile arası açık olmak, kırgın ya da küs olmak.

MAÇ: Karasabanın tutamak ağacı.

MAFİŞ: Yufkanın kare şeklinde kesilip kızartılması ile yapılan hamur işi yiyecek.

MAĞNATA ÇIKARMAK: Durup dururken tartışma ya da kavga çıkarmak.

MAHANA: Bahane.

MAKAT: Sabit divan, peyke.

MAL: Sığır sürüsü.

MALEZ: Tadı hoşa gitmeyen ya da hoşa gitmeyen tat.

MALUK:Kabaca ağaç çivi.

MANCÜK: Cecim tezgâhında ipliğin sarıldığı mekik.

MANKİ: Topal.

MARAN: Kağnı tekerleğinin ağaç kısmı.

MARAS DOLDURMAK: Yaşına girmek. Bir yaş daha büyümek.

MARAS: Köpeklerde her bir yaş.

MARASA GİTMEK: Peşine gitmek.

MARAZLİ: Hastalıklı, illetli.

MARMAŞ: Tülbent.

MAŞRAPA: Büyük metal su bardağı.

MATAUR: İltihaplı bir yara türü.

MATLANMAK: Çok görmek, kıskanmak.

MAYASERLİ: Hastalıklı, illetli.

MAYINLAMAK: Sakinleşmek, dinmek; ağrıların şiddetinin azalması.

MAZANNİ: Yaramaz, afacan.

MAZARAT: Yaramazlık eden, ortalığı katıp karıştıran.

MAZAT: Açık artırma ile satılacak koyun ya da keçi sakatatı.

MAZMAN: Kıldan çuval, ip, urgan yapan zanaatkâr.

MECCANE: Bedava, beleş.

MECURUF OLMAK: Perişan olmak.

MEDEK: Manda yavrusu.

MEREK: Samanlık.

MERTEK: Damlarda toprak altına döşenen ağaç ya da tahta.

MEŞE: Orman.

MEVHUMSUZ: Gereksiz, lüzumsuz, boşuna.

MEYHOR: Sevimsiz, albenisi olmayan.

MIÇIH:Kirli.

MIĞEL: Geçimsiz, huysuz.

MIH: Çivi.

MIKLA: Bir tür patates yemeği.

MIKILDAMAK: İsteksiz ya da sessiz ağlamak.

MIREŞ:Kahverengi ile gri arası bir renk.

MIRINKAZ: Yeme – içmede seçici, zor beğenen.

MIRISLARINI DÖKMEK: Suratını asmak, yüz ekşitmek.

MIRİK: Eşeklerde siyaha yakın bir renk ya da bu renkteki eşek.

MIRK: Cilt altındaki sertlik, beze.

MIRT ETMEK: Üstünkörü temizlemek, bir işi gelişigüzel yapmak.

MIZLAMAK: Yalandan ağlamak.

MİLİ: Büyük ağaç çivi.

MİRAT: İşe yaramaz.

MİTİL: Küçük ve basit yatak.

MOCULAMAK: Buruşturmak, mıncıklamak

MOÇUŞLAMAK: Mıncıklamak, örselemek.

MOHRA: Bir şeyin ilk hali, bozulmamış hal.

MOHRASI BOZULMAMIŞ OLMAK: El değmemiş olmak, bozulmamış olmak.

MOMO: Öcü, korkulacak şey.

MORBET: İşlere yardımcı olabilecek yaşta küçük çocuk.

MORBETLİK ETMEK:Ufak tefek işlere yardım etmek.

MORPİS KESİLMEK: Kararmak. Çok utanmak, mahcup olmak (mec.)

MORPİS: Simsiyah.

MORŞUBA: Su bardağı.

MOTİRİK: Hizmetçi. Birinin oyuncağı olan, onun gönlünü eğlendiren.

MOZİK: Bir yaşını doldurmuş sığır.

MUDARA: Çok sağlam olmayan; çürük, iğreti.

MUFTUNA: Boşuna, boş yere, gereksiz.

MUHKÂM: Sağlam, dayanıklı.

MUKATARA: Sağlam olmayan, bozulmaya yüz tutmuş olan.

MULAVAZ BIRAKMAK: Bir işi yarım bırakmak.

MUNKARİZ OLMAK: Yok olmak, ölmek (beddua).

MUSMAR: Büyük çivi.

MUŞAVAŞ: Net olmayan. Gözlerin iyi görmemesi.

MÜKÂSAR: Kilotun lastik takılan kemer kısmı.

MÜSEYİP: Tertipsiz, perişan.

MÜŞGÜLLÜ: Şüpleli olan, kesin olmayan.

MÜZEVİR: Haberci, laf yetiştiren.