DOLAR 34,4934
EURO 36,4043
ALTIN 2964,814
BIST 9240,08
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Köy Hayatındaki Hızlı Değişiklikler

08.02.2010
731
A+
A-

Zaman su gibi akıyor. Daha dün gibi gelen çocukluk yıllarımızla birlikte insanoğlunun yaşayışında da ani ve çok çeşitli değişiklikleri müşahede ediyorum. Şehir hayatındaki kadar olmasa da köy hayatında da bir insan ömrü kadar kısa bir sürede çok şeyin değiştiğini görüyorum.
 
Bizim kuşağın çocukluk yıllarında çayır, tarla ne varsa tırpanla biçilirdi. Hatta orak kullanıldığını bile hatırlıyorum. Biçin zamanı şöyle bir arazide dolaşacak olsan her taraftan, tırpancıların tırpan döverken çekicin örsün üzerindeki tırpana değdiğinde çıkardığı ritmik çekiç seslerini duyardın. Bu sesler hoş seslerdi. Boşlukta yankılanır, biri diğerine eşlik eder ve sonra boşlukta kaybolur giderdi. Arkasından tırpanın ota değdiğinde çıkardığı ıslık sesine benzer sesler duyulurdu. Bu seslere çekirge ve ağustos böceği sesleri karışırdı. Eğer vakit gün ortası ise börtü böcek sesleri daha bir artardı. Hatta biçin zamanı temmuz sıcağının bile sesi duyulurdu. Hele ot, sap taşıma dönemindeki öküz arabası/kağnı gıcırtıları bambaşka idi. Bazen uzun hava formunda, bazen daha hareketli; ama kulağa hep hoş gelirdi. Birkaç kağnı sesi birbirine karıştığında da sanki bir orkestra dinliyormuşum gibi olurdum.
 
Çayırlar, tarlalar tırpanla biçilir; dirgenle, tırmıkla toplanırdı. Eğer toplanacak olan otsa ya horom yapılıp yığılır ya da öylece yığın yapılırdı. Yağmurun zarar vermemesi için de yığınların koni şeklinde yapılmasına itina gösterilirdi. Yığının yığma işi bittikten sonra, yığından dökülen, sarkan otlar tırmıkla, genç kız saçı tarar gibi taranır, yığının yere temas eden kenarları önce tırmıkla sonra da dirgenle içe doğru bastırılırdı. Hatta işinin ehli olanlar, yığının tepesine taş atmak yerine, yığındaki otları yağmurdan iyice koruyabilmek için bir de kem (ot ip) büker ve yığının tepesinden aşağı doğru sarkıttıkları kemlerin ucuna özene bezene taş bağlarlardı.
 
Eğer toplanacak olan ekinse durum değişirdi. Biçilen güzlükse, her tırpancının arkasına bir desteci takılır, zoğdan aldığı sapları düzgün bir şekilde deste yapar; destecinin arkasından gelen de beş-on sapı ip şekline getirir ve destenin ortasından sıkıca bağlardı. Biçme ve deste yapma işi bitince de desteler yığın yerlerine toplanır, başakları/kelleleri içe gelecek şekilde üst üste konularak silindir, kare ya da dikdörtgen yığınlar yapılırdı.
 
Buğday, arpa sapları bazen de horom yapılırdı. Horom yapmanın çok meşakkatli olduğunu hatırlıyorum. Bir kişi dirgenle bir miktar sapı diderek/karıştırarak bir araya toplar. Toplanan bu saplara tapıl denirdi. Horomcu, bir elini tapılın altına sokar, diğer elini de tapılın üstüne koyar. İki eliyle sıkıştırdığı tapılı önce boyunca yukarı doğru kaldırır sonra da rulo şeklinde sıkıca kıvırmaya başlayarak yere kadar iner. Bir dizini sap rulosunun ortasına koyarak rulonun bir tarafındaki sapları toplar büker ve dizinin altına sıkıştırır, sonra da aynı işlemi diğer tarafta yapar. Artık horom bitmiştir. Horomcu bu sefer dizini yere koyar ve koltuğunun altına sıkıştırdığı horomu kaptığı gibi yığın yerine gider. Horom yığını da oldukça estetik görünümlü olurdu. Yan yana iki, üst üste dört sıra olur; üsteki iki horom da tek horomla birbirine bağlanırdı.
 
Ekinler nadiren de olsa her hangi bir işleme tabi tutulmadan yani naşal olarak da yığılırdı.
 
Ve bütün bu işler insan gücü ile yapılırdı. Bu işlerin gerçekleştirilmesinde her yaştaki aile ferdine iş düşerdi. Biçme ve horom işi erkeklere aitti. Kadınlar deste-bağ yaparlar. Büyük çocuklar kadınların yardımcısıdır. İş yapabilecek küçük çocuklar ise yığın çiğner, su taşır ve morbetlik ederlerdi. Tırmık çekme, dirgenle toplama işini her yaştakiler yapardı.
 
Şimdilerde artık bu anlattıklarımın çoğunu bizim köyümüzde bile görmek çok mümkün değil. Çünkü hayat makineleşti. Hayatımıza makine girdi. Artık arazide çekiç sesi, tırpan sesi duyulmuyor. Motor sesinden çekirgelerin sesi bile işitilmiyor. Arazide duyulan sesler, kulağa hiç de hoş gelmeyen mekanik sesler. Artık arazide müzikalite kalmadı. Kulaklarımız alıştığımız o seslere hasret.
 
Toprak artık traktörle ekiliyor, ekinler ve otlar traktörün arkasına takılan bıçakla biçiliyor, traktör tırmığı ile toplanıyor ve yine traktör römorkları ile taşınıyor. Makineleşmek daha az insan gücü demek. Gerçi köylerimizde tarımın makinelerle yapılması, insanımızın işini kolaylaştırdı; fakat diğer taraftan da tarifi mümkün olmayan bir takım güzelliklerin köy hayatına elveda demesine sebep oldu.
 
 
İstesek de istemesek de zaman değiştiği müddetçe-ki kaçınılmaz-hayatımızda da değişikliklerin olması mukadderdir. Bize de bu durumda tatlı hatıralar ile avunmak kalıyor. Bu gün köyümüzde ot, sap taşımak için kullanılan kızaklar yok. Hatta seneye kağnı görmek bile belki de mümkün olmayacak. Otu ve ekini orakla biçeni de çırayla arasanız bulamazsınız. Tarlasını karasaban ile süren çiftçi de göremezsiniz. Ne de sapların dövenle/gem tahtası ile dövülmesi olayına şahitlik edecek elimizde bir fotoğrafımız var. İstedim ki bari şu tırpan ve tırpancılar da tarih olmadan onları kayıt altına alalım. Son nesil diyebileceğimiz tırpancıların birkaç tanesine ait bir videoyu sizlerle paylaşmayı uygun buldum. Eminim ki benden büyük olanlar ve yaşıtlarım seyredince gönül telleri titreyecek, içlerinde bir şeylerin kıpırda
dığını hissedecek ve bir iç geçireceklerdir. Tırpanı tanımamış olan gençlerimiz ve çocuklarımız da “Demek tırpan denilen alet buymuş ve onunla böyle ot, ekin biçiliyormuş.” diyeceklerdir.