H Harfi
HAB: Birkaç ailenin sağdıkları sütleri birleştirerek her gün bir ailenin o sütü değerlendirmek üzere oluşturdukları birliktelik.
HABO: Anlayışı kıt,man kafa.
HAÇAN Kİ: Ha bire, durmadan.
HAFLANMAK: Şüphelenmek.
HAL: Kar küreme küreği.
HALABİ: Bir tür uzunluk ölçüsü birimi. Gereğinden uzun olan.
HALAPORT ÇIKARMAK: Beklenmedik kötü bir duruma sebep olmak.
HALAVATSIZ: Aşırı, fazla.
HALAVAT VERMEMEK: İstenildiği gibi olmamak. Elverişsiz.
HAM: Olmamış, yetişmemiş.
HAMUT: At koşumu.
HANAKLUK: Şaka.
HANAKLUK ETMEK: Şaka yapmak
HANÇULİ KUNÇİLİ: Tahterevalli.
HANDARI OLMAK: Emsali ya da dengi olmak.
HAPİHAPTAN: Birden bire, aniden.
HARAL: Büyük çuval.
HARAP: Bozulmuş, işe yaramaz hale gelmiş.
HARDAMA: Ahşap çatı örtüsü. Değişik evsafta tahta ve kalas birikintisi.
HARHIZ: İç ya da kuyruk yağının eritilmesi sonunda geriye kalan artık.
HARKOS: Tarla sürümünde sabanın ya da pulluğun açtığı ark ya da kanal.
HARMUT: Orta hal. Suyu ılıştırmak.
HARO: Ambarlarda farklı türdeki hububatları ve un koymak için yapılmış tahta bölmeler.
HARTUŞLAMAK:Karıştırmak.
HASIL ETMEK: Elverişli hale getirmek.
HASUT: Kıskanç.
HASUTA: Pekmezin ya da balın yağ ve unla karıştırılması ile yapılan bir tür yemek.
HASUTLANMAK: Kıskanmak.
HAŞAT ETMEK: Perişan etmek, işe yaramaz hale getirmek.
HAŞAT OLMAK: Perişan olmak, eli ayağı tutmaz hale gelmek. Çok yorulmak.
HAŞİL: Elenmiş bulgur incesi ve yağla yapılan bir tür yemek.
HAŞO: Un ve yumurta karışımı ile yapılan bir yemek türü.
HATİL: Kiriş.
HAVREZ: Tarla sürümünde sürüm aracının açtığı iki çukur arasında kalan sürülmemiş kısım.
HAYLAMAK: Herhangi bir tehlikeye karşı çobanın köpeğe yüksek sesle seslenmesi; köpeği kurdun üzerine sürme nidası.
HAZZETMEK: Sevmek, hoşlanmak.
HECİLLENMEK: Mahcup olmak, utanmak.
HEDİK: Kuru mısırın suda pişmişi.
HELEK OLMAK: Çok yorulmak, bitkin düşmek.
HENGÂM: Komik. Esprili olan.
HERK: Nadas.
HERLE: Un çorbası.
HERSLİ: Sinirli, asabî.
HIBAR: Küçük taş.
HILEZ: Küçük kertenkele.
HILLİK: Geniş olan.
HINÇ ETMEK: Sümkürmek. Birini yere yatırıp hareket etmesine mani olmak, etkisiz duruma getirmek.
HINGÂL: Hamur ve etle yapılan bir tür yemek.
HINİK: Burnundan konuşma ya da burnundan konuşan.
HIP ETMEK: Derleyip toplamak, bir araya getirmek.
HIP: iplik çilesi.
HIR: Kavgacı.
HIRA: Çelimsiz, zayıf, sıska.
HIRBO: Küçük, ufak tefek.
HIRÇO: Zayıf, çelimsiz.
HIREK TADMAK: Yemeğin pişerken dibini tutması sunucu oluşan yanık tadı.
HIRHOŞAF OLMAK: Çok yorgun ve bitkin düşmek.
HIRİK: Kulakları çok kısa koyun, bir tür uzun kuyruklu koyun.
HIRİK: Zayıf, çelimsiz.
HIRLI: Uğurlu.
HIRNO: Burnundan konuşan.
HIRSENK: Nasırlaşmış deri ve kir karışımı cilt görünümü.
HIRTIŞ: Bir şeyin zeminindeki çıkıntı, pürüz.
HIRTİK: Çok bol bulunma.
HIRTLİKTE OLMAK: Çok bulunmak.
HIŞIR: Dolu türü yağış.
HIŞT: Köpeklerin boynuna takılan savunma ve korunma tasması.
HIŞTİK: Öküzlerde uzun ve sivrice boynuz ya da bu tür boynuzu olan öküz.
HIZAN: Yoksul.
HİM: Temel.
HİMİ: Emi.
HOÇ: Sanki. Soru edatı.
HOÇOR: Gelişmemiş, bodur kalmış.
HOD BE HOD Durup dururken, hiç yeri yokken.
HON: Sevimsiz, çirkin, albenisi olmayan.
HORA: Derinin kalınlaşası şeklinde oluşan bir tür mantar hastalığı.
HORATA: Dedikodu.
HORGİ: Kalın kaba kumaş ya da bu kumaştan yapılmış elbise.
HORHOÇAN: Su çevrintisi. Girdap.
HOROM: Ot ya da sap balyası.
HOSAN: Şelâle.
HOŞOR: Kar-dolu arası yaşış. İri taneli tuz ya da buz.
HOŞÜRÜK: Dolu türü yağış. Toz halinde olmayan, iri taneli. Ciltteki alerjiden mütevellit döküntü
HOTAK: Tarla sürerken ağırlık maksadı ile öküzlerin boyunduruğuna binen küçük çocuk.
HOTİKLEMEK: Karıştırmak, kurcalamak.
HOTİKLENMEK: Şüphelenmek, olup biteni sezmek.
HOVİ İNMEK: Hevesi geçmek.
HOVLAMAK: Aniden harekete geçmek, düşünmeden müdahale etmek, atlamak..
HOYRAT: Çirkin, sevimsiz.
HOZAN: Nadasa bırakılmış tarla.
HOZİRİK: Gösterişsiz, çirkin.
HÖLLÜK: İyi havalandırılmış toprak.
HUDEY:Pek gelişmemiş, yabani meyve.
HUNİS: Koyunlarda küçük kulak tipi.
HURÇ: Öte beri koymaya yarayan bir tür çuval.
HURDİHAŞ ETMEK: Kırıp dökmek, işe yaramaz hale getirmek.