Fedakarlık Yapmak Müslümanın İbadetidir
Halk arasında “akıllı ol, kendini ezdirtme’’, “akıllı ol, kendini kullandırtma’’ gibi dışarıdan gelebilecek bir isteğe karşı insanı fedakarlık yapmaktan alıkoyan bencilce bir tutum vardır. Bu mantığı yaşayan bazı insanlara göre fedakarlık yapmak, kendinden birşeyler verebilmek çok gereksiz, hatta safca bir davranıştır. Bu yüzden bu insanlar olabildiğince fekarlıktan kaçanır, hep kendilerine fedakarlık yapılmasını isterler. Arkadaşlarıyla yemeğe gittiğinde hesabı ödeyen taraf olmamak, okuldaki araştırma görevini arkadaşına yaptırtmak, zengin olan arkadaşının sürekli kıyafetlerinden, arabasından, evinden faydalanabilmek bu insanların uyanıklık yaptıklarını zannettikleri tavırlardandır. Bu anlamda ne kadar çok insanın nimetlerinden faydalanabiliyorlarsa o kadar uyanık olduklarının düşüncesindedirler.
Dünyadaki yaşam amacını Allah’ın rızasını kazanmak olarak belirleyen bir insan içinse fedakarlık, Rabbine olan sevgisini göstereceği ibadet anlarıdır. Rabbinden korkan insan, bu kişilerin aksine fedakarlık konusunda yarış halindedir. Kardeşinin rahatını, kendi rahatına tercih etmek, ilk önce onun ihtiyaçlarına önem vermek, hasta olsa bile gücü yetiyorsa bunu kardeşine hissettirmeden yardıma ihtiyacı olduğunda yanında olmak, Müslümanın zevkle yaptığı bir ibadettir. Allah katında da geçerli olan tavır budur. Kuran’da Rabbimiz Medine’deki ensarın, Mekke’den göç eden muhacirlere gösterdikleri örnek fedakarlığı şöyle haber verir:
“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.’’ (Haşr Suresi, 9)
Fedakarlık anlayışından uzak bazı insanlar, Allah’ı ve O’na hesap verecekleri günü unuttukları için, dünya hayatını esas alırlar ve ömürleri boyunca olabilecek en fazla menfaati sağlamaya çalışırlar.
Kimileri ise fedakarlık yapar ancak karşılıklıdır. Karşılık bulmayacağını umdukları birine asla fedakarlık yapmak istemezler. Örneğin; bir yakının düğününde en güzel takıyı hediye olarak sunarlar. Karşılığında da kendi düğünlerine bunun benzeri bir hediye ile gelinmesini umarlar. Derslerinde zorlanan bir arkadaşına yardım ederler, ancak onunda benzer bir yardımda bulunmasını beklerler. İş arkadaşlarına yemek ısmarlarlar, ancak aynı karşılığı onlardan da beklerler. Hatta bunun için kendileri aralarında yemeğe götürme sırası belirlemişlerdir. Tabii bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Yani kısacası fedakarlığın da ticaretini yaparlar.
Müslüman ise samimi Allah sevgisi ve derin Allah korkusundan ötürü daima fedakarlık yapabilmek için fırsat kollar. Fedakarlık yapmak Müslüman için bir zorluk değil, neşe ve şevinç kaynağıdır. Ve Müslüman fedakarlık yaptığında bunun hesabını yapmaz, karşısındaki insandan bir beklentisi de yoktur. Müslüman sadece Rabbinden umandır. Rabbimiz bir ayetinde Müslümanların fedakarlığını ve ahirette alacakları karşılığı şöyle haber veriri:
“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. ‘Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz’den korkuyoruz.’ Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.’’ (İnsan Suresi,8-11)