Cumhuriyet İçin – Ayşecan AHTER
Bugün 29 Ekim, cumhuriyetimizin kuruluşunun 85. yıldönümü. Her türlü olumsuzluğa rağmen kazanılan savaşlar, yapılan devrimler, alınan mesafeler…Kulağa ne kadar hoş gelen ifadeler bunlar. Küllerimizden yeniden doğduğumuz tarih, imkânsızlıklar içinde kazanılan savaşların ardından sahip olduğumuz yeni kimliğimiz, dünyaya karşı yeni duruşumuz…
İyi güzel de cumhuriyet için yaptığımız tek şey 29 Ekim’lerde tören alanına gitmek, hayatımızın bir bölümünde de resmî kutlamanın bir parçası olmak. Peki sivil bir birey olarak asker eksenli bu kutlamalar dışında sivil inisiyatif cumhuriyet için neler yapıyor? Ne yazık ki hiçbir şey. Hiçbir şey yapmamak ilk anda sorumsuzluk gibi gelebilir ama daha ürkütücü boyutu var bu işin. Bazıları cumhuriyetin temel ilkelerini görmezden gelmekle birlikte cumhuriyet savunuculuğuna soyunuyor. Hemen aklınıza “cumhuriyetin temel kazanımları” büyülü sözünün etrafında dönen “irtica” senaryoları gelmesin, hiç öyle takıntılarım yok. Çünkü durum, münferit olayları takıntı haline getiremeyecek kadar vahim. Felaket tellallığı yapmak istemem ama bence cumhuriyetin en vazgeçilmezi kuşkusuz halkın iradesidir. Ancak Anayasa Mahkemesi, yetkilerini aşarak seçilmişlerin yaptığı kanunları, atanmışlar olarak yetkilerini aşacak bir şekilde inceleyip reddetme hakkını kendinde buluyor. Yargıtay, bir siyasi partiyi kerameti kendinden menkul gerekçelerle kapatmaya yelteniyor. Tüm bunlar yetmiyor, bu çağda muhtıra üstüne muhtıra geliyor askerden yani nam-ı diğer post-modern darbe. Ve biz hala “yaşasın cumhuriyet!” çığlıkları atıyoruz, tören alanında askeri ve sivil erkânın önünden geçen çocuklarımız provaların hakkını vererek adımlarını karıştırmadan yürüdüklerinde, ailece cumhuriyete karşı görevimizi yapmış sayıyoruz kendimizi. Uyanalım artık, cumhuriyet elden gidiyor!!!