DOLAR 32,3702
EURO 35,0146
ALTIN 2324,01
BIST 9079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Açılıyoruz, ama ne açılmak(!)

24.10.2009
589
A+
A-

           Kamuoyunun gündemine son günlerde hükümetin “Demokratik Açılım Paketi” bomba gibi düştü. Bu paketin göbek ismi “Kürt Açılımı” idi. Hükümet, kamuoyundan büyük tepkiler alınca, isim değişikliğine gitti ve “Kürt Açılımı” isminden vazgeçip bu pakete “Demokratik Açılım” demeye başladı. Gerçi isimlerin pek ehemmiyeti yok, ama yine bir şeyi isimlendirirken ismin, karşıladığı kavramı tam ve doğru ifade etmesine azami dikkat etmek gerekir. Yoksa maazallah telafisi mümkün olmayan akıbetlere yol açılır. Atalarımız boşuna dememişler “ismi ile müsemma” diye. Dolaysıyla paket daha görücüye çıkar çıkmaz ismi ile müsemma olmadığı kanaati uyandırdı.

 
Paketin muhteviyatı kamuoyu indinde malum değil. İçişleri bakanımız, sivil toplum örgütleri ile şehit analarıyla, medyada köşe başını tutmuş-sözüm ona- entelektüel(!) 12 yazarla vs. görüştü. Dikkat ediyorum da görüştüğü kişiler özene bezene seçilmiş kişiler ve çevreler(!) Özellikle bu pakete destek vereceği düşünülenler tercih edilmiş. Görüşmek için seçilen şehit anneleri ve yakınları bile… Maksat kamuoyu oluşturmak. Şükür hükümetten nemalanan yandaş ve yalaka medyamız da bu konuda üzerine düşeni pekâlâ yapıyor, AKP’nin bir dediğini iki etmiyor(!)
 
Şehit yakınlarına “Bizi destekleyecek tavır ve davranışlarda bulunursanız size gıda yardımı yaparız, kömür veririz.” dedikleri bile medyaya yansıdı. Hatta şehit anası diye Diyarbakır’a gönderilenlerin bile şaibeli olduğu yazıldı, çizildi, söylendi. Kaldı ki Diyarbakır’a gidenler şehit anası bile olsa bu; izzetli, şerefli şehit analarını, ölen PKK’lı teröristlerin analarının ayağına göndermektir. Bu da yetmiyormuş gibi şehit anaları Diyarbakır’da PKK’nın bir yan kuruluşu olan “Mezopotamya Kültür ve Dayanışma Derneği”nde ağırlandı. Bu da ikinci ayıp. Devletimizin, Diyarbakır’a giden üç-beş tane şehit anasını ağırlayacak bir misafirhanesi mi yoktu? Devletimiz bu kadar mı aciz? Bu durum şehitlerimizin ruhunu incitmiş, gazilerimizin yarasını kanatmış, Türk milletinin de canını sıkmıştır. Eğer bu analar bir araya gelecektiyse buluşma noktası, herhangi bir şehitliğimiz olmalıydı. Ölen PKK’lıların anneleri, terör örgütünün yaptıklarından dolayı pişmanlık duyduklarını şehitlerimizin huzurunda, şehit analarımızın elini öperek, hatta onların ayaklarına kapanarak özür dilemeliydiler. Anaların gözyaşı ancak bu şekilde dinebilir, şehitlerimiz kabirlerinde ancak bundan sonra rahat uyuyabilirdi.
 
Peki, “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?” hesabı durup dururken bu bomba paket Türk milletinin kucağına niçin atıldı? Paketin muhteviyatı hakkında tahmin yürütmek mümkün, ama gerekli ve tatmin edici açıklama yapılmadığı için paketin içinde ne olduğunu bütün detayları ile bilemiyoruz. Yalnız hükümetin bu paketi kamuoyuna takdim etmesinin sebebi aşikâr. Geçen seçimlerde Güneydoğu’dan beklediği oyu alamayan AKP, yaklaşan seçimlerde Güneydoğu halkına şirin gözükmek için düşündüğü bir göz boyama kampanyası. Hani AKP, son milletvekili genel seçimi ve mahalli idareler seçimleri öncesinde Güneydoğu’da dağıttığı beyaz eşya, gıda paketi ve kömür yardımını beklediği oranda oya tahvil edemedi ya şimdi Güneydoğu’dan oy alabilmek için bu formülü geliştirdi. AKP unutmasın ki bu formül de çözümsüz kalacaktır ve Güneydoğu asla ve kat’a AKP’ye oy vermeyecektir. Ne yazık ki verilen tavizler sonunda ülkemizin ve devletimizin gördüğü ve göreceği zararlar yanımıza kâr kalacak.
 
Bir zamanlar “DTP, PKK’ya terör örgütüdür demediği ve bu örgütü kınamadığı sürece benim bu parti yetkilileri ile görüşmem düşünülemez.” diyen başbakanımız, bugün bu sözünden çark etmiş ve “Kürt Açılımı” yüzü suyu hürmetine olacak DTP yetkilileriyle görüşmüştür. Yoksa bu “Dün, dündür; bugün, bugündür.” politikası mı?
 
Ne yazık ki delinin biri bir kuyuya bir taş attı, şimdi o taşı, o kuyudan çıkartmaya değil kırk, kırk bin akıllının gücü bile yetmeyecek gibi gözüküyor. Evet, bu “Kürt Açılımı” balonunun da çok yakın zamanda havası sönecek. Kamuoyunun tepkileri ayyuka çıkmaya başladı. AKP, kısa bir zaman sonra bu teşebbüsünden de bir şey çıkmayacağını anlayacak ve bu dosyayı da tarihin tozlu raflarına sessiz sedasız bir şekilde götürüp hapsedecek. Buna şüphe yok. Ne var ki kaybedilenler geri alınamayacak. Verilen tavizlerden geri dönüş olmayacak.
 
Ne mi kaybettik, ne taviz mi verdik?
 
-Bir zamanlar dağda belde, yakalayıp cezasını vermek için aradığımız ve sonra da Amerika’nın arabuluculuğu ile Kenya devletinden 1700.000 dolara satın aldığımız çocuk katilini İmralı Palas’ta beslediğimiz canımızı az yakmış gibi şimdi de devlete muhatap kabul etme noktasına getirdik. DTP, artık “TC’nin Abdullah Öcalan’ı muhatap kabul etmesi lazımdır.” demeye başladı. Bunu dün de düşünüyorlardı, yalnız dillendiremiyorla
rdı. “Kürt Açılımı” onlara bunu dillendirme fırsatı verdi.
 
-Ölen PKK teröristlerinin anneleri ve yakınları, şehit analarıyla aynı kefeye konulma, hatta daha itibarlı olma şansı yakaladı.
 
-PKK yandaşlarının öteden beri Kürtçenin resmi dil olarak kabul görmesi düşüncesi vardı, fakat bu düşüncelerini bir türlü su yüzüne çıkartmaya cesaret edemiyorlardı. “Kürt Açılımı” ile bu cesareti de buldular ve bugün artık “Kürtçe ikinci bir resmi dil olmalı.” demeye başladılar bile.
 
-PKK ve yandaşları, artık “Kürt enstitüleri kurulsun, üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı kürsüleri ihdas edilsin.” demeye ve bunda ciddi ciddi ısrar etmeye hatta teşebbüse geçmeye bile başladılar. Bu fırsatı da bu “Açılım Paketi” ile yakaladılar.
 
-Yine PKK’nın ve DTP’nin, devlet okullarında Kürtçenin seçmeli ders ya da ikinci yabancı dil olarak okutulması talebi dillendirilmeye başlandı. Onların bu cesareti de bu “Açılıp Paketi”nin marifetidir.
 
-Bütün bunlar yetmiyormuş gibi PKK ve DTP, “Devlet okullarında Kürtçe eğitim verilmeli.” demeye başladı.
 
-Bu sayede Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter yapısı tartışmaya açıldı.
 
Bütün bu diretmeler, talepler PKK’nın öteden beri hayal ettiği şeylerdi. Bugüne kadar bu hayallerini, bırak dillendirmeye, düşünmeye dahi cesaret edemeyenlere AKP hükümeti, devletle çata çat pazarlık yapma fırsatı verdi.
 
PKK ve yandaşları bu taleplerinden geri adım atılır mı, sanmıyorum. 1983 yılından beri 30-35 bin insanımızın canına kastetmiş, devletimizin de 300 milyar dolarının heba edilmesine sebep olmuş eşkıyadan bütün bunların hesabını sormak varken -hem de tam köşeye sıkışmışken- terör örgütünü devlete muhatap kabul etmenin âlemi neydi? Eh, gel şimdi ayıkla pirincin taşını… AKP’lilere sormak gerekir, attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değdi mi? Attığınız kuyudan o taşı kim çıkartacak ya da çıkartabilecek miyiz?
 
Ne diyelim, Rabbim, bu topraklar için canını vermiş şehitlerimizin, kanını akıtmış gazilerimizin, toprağın altında yatan, üstünde yaşayan evliya ve enbiyaların yüzü suyu hürmetine dirliğimizi birliğimizi bozmasın, bozmak isteyenlere de fırsat vermesin.