Seçim ve Siyasetin Dili – Nizam IŞIK
Bir genel yerel seçimi daha geride bıraktık.
Kazananlar oldu, kaybedenler oldu.
Hemen her siyasi parti kendini seçimin galibi ilan etti.
Oyu artan da galip, azalan da.
Veya onlarca ilde kazanan da galip, birkaç ilde kazanan da.
Hiç kaybeden yok maşallah.
Adaylar cephesinde de durum farklı değil.
Seçilen zaten kazanmış. Oyu azalmış olsa da galip.
Seçilemeyen ise mağlup değil. Oyunu artırmış, ümitleri gelecek seçimlere taşımıştır.
Velhasıl siyaset, herkese –uygun- zafer madalyaları sunan garip bir pazar.
Ancak bu yazıda işin başka bir cephesine dikkat edeceğiz. Tabir caizse “siyasi jargona”. Seçimlerde kullanılan dile, kelimelere dikkat ettiniz mi?
Medyaya yansıyan haberlere ve manşetlere bakalım.
“ezdi geçti”
“büyük zafer kazandı”
“seçimin galibi”
“kaleler zaptedilemedi”
“büyük hezimet”
“beklenmeyen mağlubiyet”
Bu klişeler çoğaltılabilir.
Bakınca sanki seçim yapmıyoruz.
Ölüm-kalım mücadelesi veriyoruz.
Açıkça savaşıyoruz.
Evet, seçim yapmıyoruz. Savaşıyoruz.
Onun için birçok lider meydanlarda kavgacı üslubu tercih ediyor.
Hangisi daha kavgacı görünüyorsa oyun çoğunu da o alıyor.
Evet, seçim yapmıyoruz. Savaşıyoruz.
Onun için seçim sonucunu beğenmeyenler savaşa devam ediyor.
İstemediğimiz sonuca asla tahammülümüz yok.
Onun için onlarca ölü ve yüzlerce yaralı…
Hani demokrasi uzlaşma rejimi idi?
Hani seçimler demokrasi şöleni idi?
Bu mu uzlaşma, bu mu şölen?
Yarının büyüğü çocuklarımız da bu üsluba bakıyor ve demokrasinin bir büyük ve kutlu savaş(!), seçimlerin de bu savaşın arenası olduğunu düşünüyor.
Bu savaşın galibi(!) olmak için de büyük cengâver olmak gerektiği onların zihinlerine kazınıyor.
Çocuklarımızın yapacağı siyasetin de bugünkünden farklı olmayacağını söyleyebiliriz.
Diyorum ki bu konularda biraz daha hassas olsak… Daha münasip, demokrasinin ruhuna uygun bir dil geliştirebilsek…
Mesela kazanmak, kaybetmek kelimelerini dahi kullanmasak.
Onun yerine seçilen, seçilemeyen desek.
Ama neylersin ki demokrasi bir kültür işidir.
Onun dili de öyle…
Bu dili oluşturan, kullanan aktörlerin birikimi ve tavrı ortaya böyle bir sonuç çıkarıyor.
Öfke…
Hiddet…
Kavga…
Onun için azarlıyor, azarlanıyoruz.
Onun için karşılıklı hakaret davalarına tanık oluyoruz.
Başbakanımız dahi bu demokrasi ve seçim savaşının öfkeli ruh hali ile kendi bakanlarını “kapı önüne” koyacağını söyleyebiliyor. Hem de demokratik-hukuk devletinde.