DOLAR 34,5424
EURO 36,0063
ALTIN 3005,886
BIST 9549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Ardından

29.03.2009
709
A+
A-

Flash Video Oynatıcısı YükleVideoyu İzlemek İçin

Muhsin Yazıcıoğlu’nun fırtınalı hayatı, 1954 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde başladı. Sonra Sarkışla’da devam etti. Yıllar geçiyor, ama onun hayatındaki fırtınalar bir nebze olsun dinmiyordu. Bir yanda yüreğinde esen Türklük fırtınası, bir yanda 1970’li yılların sosyal fırtınaları…

 
Yüksel tahsil için gittiği Ankara’da esen fırtınanın şiddeti daha da fazla idi. Gün olmuyordu ki birkaç can, birkaç yürek, birkaç vatan sevdalısı kara toprağın kara bağrına bir gül gibi düşmesin. Nice Özmenler, nice Önkuzular; Türk milletinin bekası, Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet paidar kalabilmesi için sinelerini bu fırtınaya karşı siper etmişler ve vatan, millet uğrunda şehitler kervanına katılmışlardı. Bu fırtına vatan sathında, bu koca çınarda kırmadık dal, koparmadık yaprak bırakmamak niyetindeydi.
 
Çanakkale’de İngiliz’in, Maraş’ta Fransız’ın, Erzurum’da Ermeni’nin İstiklal Harbi öncesinde ve İstiklal Harbi yıllarında sahnelediği ülkeyi bölme oyunu, artık başta Ankara olmak üzere bütün şehirlerde sahnelenmeye çalışılıyordu. Birileri bu kötü gidişe dur demeliydi. Birileri Mustafa Kemal, Kazım Karabekir olmalı ve Türk gençliğine komuta etmeliydi. İşte, bu fırtınaların estiği günlerde Türk gençliğinin komutanı Muhsin Yazıcıoğlu idi.
 
1980 yılına kadar verilen amansız bir mücadele sonunda, daha önce sosyalistlerin Çekoslovakya’da, Bulgaristan’da estirdikleri sosyalist fırtınanın ülkemizi kasıp kavurmasına müsaade edilmemiş, ama ne var ki bu sefer de 12 Eylül fırtınası bütün şiddeti ile esmeye başlamıştı. 12 Eylül fırtınası, başta Alparslan Türkeş olmak üzere Muhsin Yazıcıoğlu ve binlerce Türklük sevdalısı Türk gencine hapishane kapılarını araladı. Dile kolay 5,5 yılı hücrede olmak üzere tam 7,5 yıllık hapis hayatı… Evet, her türlü işkencenin reva görüldüğü ve uygulandığı tam 7,5 yıl… Suçları? Türk vatanını ve Türk milletini canlarından çok sevmek… İdamla yargılanmalarına ve bütün bu haksızlıklara rağmen onlar hayata kahretmediler, Türk milletine asla küsmediler. Onlar mahpushaneyi “Taşmedrese” yaptılar. Okudular, okuttular; kemale erdiler, kemale erdirdiler.
 
Koca bir 7,5 yılın sonunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun suçsuz olduğuna karar verilmiş ve kendisi tahliye edilmişti. Tahliye edildikten sonra dışarıdaki hayatta onu ilk karşılayan bu sefer de siyaset fırtınası idi. Ama o hayatın zorluklarına pes etme niyetinde değildi. Çünkü o idealleri olan birisiydi ve büyük ülküler uğruna mücadele için dünyaya gönderilmişti. 1990’lı ve 2000’li yıllardaki hayatı da siyaset fırtınalarına karşı mücadele vermekle geçti.
 
Muhsin Yazıcıoğlu, hayatının son fırtınasına Berit Dağlarının zirvesinde uçarken yakalandı. Ne yazık ki bu fırtına ötekilerinden merhametsizdi. Maalesef ona yaşama hakkı tanımadı. 25 Mart 2009 Çarşamba günü saat 15.30 sularında gökyüzünden bembeyaz örtü üzerine bir gül gibi düştü ve sonra şehitler katına yükseldi.
 
Rabbim, Muhsin Yazıcıoğlu ve onunla aynı kaderi paylaşan yol arkadaşlarının taksiratlarını affetsin. Türk milletine hizmeti şiar edinen bu insanları Peygamber Efendimize komşu eylesin. Onları cennet-i alasında şehitler katında ağırlasın. Ruhları şad olsun. AMİN!..
 
Ayrıca bu elim kazada Rahmet-i Rahman’a kavuşanların yakınlarına, sevenlerine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.
 
O mübarek insanı, o Türk milliyetçiliğinin kutup yıldızını ebedi istirahatgahına bir şiirimle uğurlamak istiyorum:
 
MUHSİN YAZICIOĞLU’NA AĞIT
“Adam gibi adam”, “hormonsuz adam”
Aniden uçmağa uçtu giderken.
“Üşüyorum!” dedi mahpus damında
Sonunda soğuğu seçti giderken.
 
Ne ölümden korktu ne de pustu o
Yerinde kükredi, bazen sustu o
Türklük sevdalısı, Türk dostu o
Bu çirkef âlemden kaçtı giderken.
 
Sözünün eriydi bugün de dün de
Yerin ve göğün buz kestiği günde
İlelebet cümle Türk’ün gönlünde
Hilal ve yıldızdan taçtı giderken.
 
Gençliğinden ümit kesmedi asla
Deli poyraz olup esmedi asla
Hep Hakkı haykırdı, susmadı asla
Sırattan koşarak geçti giderken.
 
Gelecek habere umut bağlandı
Gönüller tutuştu, ciğerler yandı
Bu nasıl acıdır, yürek dağlandı
Dünya başımıza göçtü giderken.
 
Yiğit neymiş gördü yapmacık beyler
Yediden yetmişe ah u zar eyler
Ne de çok seveni var imiş meğer
Cümle gözler gözyaşı saçtı giderken
 
Karaydı kaderi, aktı ölümü
Gökyüzünden yere baktı ölümü
Milyonlarca Türk’ü yaktı ölümü
Şahadet şerbeti içti giderken.
Erzurum/25.03.2009