Muradı Yarım Kalan Bir Yiğit -Reyhani
Nizam IŞIK’ın Köşe Yazısı.
Beni sizden sorarlarsa dostlarım
Bir Reyhani geldi gitti söyleyin
Hayatı çileli, muradı yarım
Heder etti, ah tüketti söyleyin
Yaşar Reyhani, nüfus cüzdanındaki adıyla Yaşar Yılmaz, 1934 yılının Eylül ayında Erzurum’um Pasinler ilçesine bağlı Alvar köyünde dünyaya gelmiştir. Feyzi Halıcı’nın ‘Aşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri’ adlı çalışmasında, babasının İran göçmenlerinden Recep olduğu ve ailenin önce Kars’a yerleşip, oradan da Erzurum’a naklettiği kaydedilir. Dr. Dilaver Düzgün ise, ‘Aşık Yaşar Reyhani’ adlı çalışmasında, şairin büyük dedesi Muhittin’in, Ahıska muhaciri olarak Erzurum’a geldiğini ve 93 harbinde şehit düştüğünü, onun oğlu Kamil Ustanın Erzurum’da bir süre ticaretle uğraştıktan sonra Alvar’a yerleştiğini kaydetmektedir.
Bilinen şu ki, babası Recep, ortakçılık ve çobanlık yaparak geçimini sağlamakta olan, dar gelirli, aynı zamanda neredeyse bütün köylüler gibi söze, sohbete düşkün, uzun kış gecelerinde köy odalarında siret okuyan bir Anadolu köylüsüdür. Yaşar Reyhani’nin çocukluk yılları Alvar’a yakın Pasinler’in Tepecik ve Horasan’ın Aşağı Tahir Hoca Köylerinde geçer.
Aşağı Tahir Hoca Köyünde iken ilköğrenimini yapmak üzere Horasan ilçe merkezine gidip gelir ancak ilkokulu üçüncü sınıfa kadar okuyabilir. Yaşar Reyhani’nin çocukluğu yokluk ve yoksulluk içerisinde geçer. Okuma yazma öğrendikten sonra Tevfik adlı komşusundan sağladığı Kerem İle Aslı hikayesi, Emrah ve Sümmani ile ilgili kitapları okuyarak onların dünyasının büyüsüne kapılır. 14 yaşında âşıklığa başlar. 12–13 yaşlarında iken Aşağı Tahir Hoca Köyünün yakınındaki Göreşken Baba türbesi civarında, kimi kaynaklara göre de Henege Köyündeki Zalmak türbesinde uyurken pir elinden “dolu” alıp bâdeli aşıklar arasına katılır.
Reyhani’nin adının geçtiği, hayat hikayesinin yer aldığı birçok çalışmada, onun aşık şiiri geleneğinde yer alan ve aşık şiirin bir unsuru gibi yerleşen rüyasında pir elinden bâde içerek aşıklığa başladığı yolundaki anlatımları, Dr. Düzgün, kendi bilgisine başvurarak şöyle aktarmakta; “Reyhani hakkında yazılmış kaynakların hemen hepsinde böyle bir rüya olayından söz edilmesine rağmen kendisiyle yaptığımız görüşmelerde şairimizin bunu reddeden bir tavır içinde bulunduğunu gözlemledik. Bunu şairimizin akla ve çalışmaya önem veren dünya görüşünün doğal bir sonucu olarak kabul etmek gerekir.”
Geniş dinleyici kitlesi elde etmek için kendisine bir rüya hikayesi edinen ve böylece mektep görmeksizin gaybi ilimlere kavuştuğunu iddia eden âşıkların günümüzde çoğaldığını söyleyen Reyhani, rüyanın âşık olmasında başlıca etken olarak görülmesini engellemek amacıyla, rüya olayını gündeme getirmemeyi tercih etmektedir.
Posoflu Müdami, Ardanuçlu Efkari, Bardızlı Nihani, Kağızmanlı Cemal Hoca, Sarıkamışlı Dursun Cevlani ve Bayburtlu Hicrani gibi dönemin önde gelen şairlerinden etkilenmiş, meclislerinde bulunmuş, onlarla karşılaşmalar yapmıştır.
Bir ara ‘Mahiri’ ve ‘Dertli’ mahlaslarını kullanan aşığa, ‘Reyhani’ mahlasını Bayburtlu Hicrani vermiştir. Reyhani, belli bir süre usta malı şiirler söyleyerek ses ve söz dünyasını geliştirmiş, ilk şiirini ise 1950 yılında, Aşağı Tahir Hoca Köyünde söylemiştir. Söylediği şiir,
Bir siyah gözlü yar yıllarca evvel
Berrak bir pınarın başında idi.
Peri gibi saçlı, huriden güzel
Durgun yüzlü, ondört yaşında idi.
Dörtlüğüyle başlayan ve sevdiği kızın güzelliğini anlatan bir aşk şiiridir.
Reyhani, erken yaşta devrinin önemli âşıklarıyla karşılıklı deyişmeler yapabilecek söz
ustalığına ulaştı. Aşık tarzını sürdürme konusunda, ilkeli ve ısrarcı oldu. Henüz ilk şiirini söylediği yaşlarda ünlü âşıklar Yusufelili Huzuri, Bayburtlu Hicrani, Kağızmanlı Cemal Hoca, Bardızlı Nihani ile karşılıklı deyişmelerde bulundu. Bu Reyhani’nin işe ciddiyetle başladığını ve bu alanda yetenekli olduğunu göstermektedir.
Reyhani de şiirlerini saz şiiri tarzına uygun; 8’li ve 11’li heceyle ve dörtlüklerle, söylemiştir. Ancak zaman zaman bu klasik kalıpların dışına çıktığı, 5’li, 6’lı, 7’li hatta 13’lü, 14’lü ölçüyle ve yine dörtlük yerine beyitlerle ya da 6 mısralı bentlerle de şiir söylemiştir.
Bu tarz şiirleri, Reyhani’nin klasik saz şiiri kalıplarının dışında da ustalıklı bir söyleyişe sahip olduğunu göstermektedir. Reyhani, bu tarz şiirleriyle klasik kalıplar dışına çıkmak, saz şirine günümüz şiirinden hareketle yeni imkanlar kazandırmak ve ona canlılık katmak, bu yeni imkanlarla bir bakıma aşık tarzını yaşatmak arzusunu ortaya koyar.
Klasik saz şiiri geleneğinin temsilcisi olarak Reyhani şiirlerinde, aşk, ayrılık acısı, gurbet temalarının yanında tabiat güzelliklerini anlatır.
Aşk ve ayrılık acısına yer verdiği şiirlerine iki dörtlükle örnek verelim.
Bir güzele gönül verdim bağlandım
Ceylan oldu çekti beni izine
Boş boşuna ateşine dağlandım
Duman bitti umut kaldı közüne
…….
Nere gidem bu belalı baş ile
Dünya sele gider gözüm yaş ile
Aşk düğmesin tırnak ile diş ile
Çözdüm yine bulamadım arzumu.
…
Gurbeti şu dörtlükteki ustalıkla anlatan şiir azdır.
Bir duvara yaslamıştı yanını
Sılasına çevirmişti yönünü
Gurbet elde hasret yaktı canını
Sitem vurdu dert çürüttü söyleyin.
…
Şu dörtlük de tabiat temasına örnek olsun.
Kelebektir böceklerin âlisi
Ne mutlu ki bir çiçeğin delisi
Yeşil yamaç tabiatın halısı
Nakış dökmüş ara ara bir çiçek.
Genel olarak halk şairlerinin eserleri toplumsal gerçekliklerden beslenir. Bir yandan derin aşk ve sevda şiirleri söyleyen Reyhani, diğer yandan taşlamaları ile toplumsal hayatın çarpıklıkları üzerine temsilcisi olduğu kesimden yana sanatını konuşturur.
O kendini yoksul, mazlum Anadolu insanının tercümanı olarak görür:
Ben Anadolu’nun garip köyünden
Ben mazlum kulların tercümanıyım.
…
Erzurum köylüsünün ve tabii Anadolu insanının çektiği sıkıntıları dile getirir:
Bir keçe bir kaval bir garip çoban Rüzgarlardır habercisi postası
Yıllar geldi geçti yatar bu dağda.
Gündüzü karanlık gecesi zindan
Ne zaman bir sabah atar bu dağda.
Ağlamaktır türkü ile bestesi
Eksik olmaz bu dağların hastası
Bir limon kırk cana yeter bu dağda.
Fakir Abdullah’ın ölümü üzerine yazdığı şiirde, ekseriyetin zengin ile yoksula karşı farklı davranışını, riyayı şöyle yerer:
Reyhani’yim iskatına oturduk
Yarı buçuk bir salavat getirdik.
Anadolu insanının yaşadığı sosyal problemleri, göç olgusunu, bunun getirdiği parçalanmışlığı anlatır.
Elleri koynunda pınar başında Sordum derdin nedir konuşmaz dili
Almanya’ya doğru bakar o gelin
Yedi çocuğu var dördü peşinde
Feleğe dişini sıkar o gelin.
Yirmi beş yaşında bükülmüş beli
Mehmet’ten hatıra kalan mendili
Her gün gözyaşıyla yıkar o gelin.
Almanya’ya giden gurbetçilerin uğradığı kültür erozyonuna hayıflanır:
Vay zalimin Almanya’sı
Nerde benim kardeşlerim?
Reyhani’nin şiirinde din duyguları önemli bir yer tutar. Diğer yandan olgunluk çağı diyebileceğimiz döneminde tasavvufa meylettiğini görürüz.
Şu şiirinde her şeyden Allah’a sığınıyor.
Sen şah u sultan Nefsi fethettim
Gönlüme mihman
Eyledim isyan
İhsana geldim
Hem nefret ettim
Rezalet ettim
Rızana geldim.
Bir başka şiirinde de arzusunu şöyle dile getirir.
Gönlümüz gözümüz vecd ile dolsun
Muradım maksudum secdegâh olsun.
…
Üç kapıyı açacaksın
Dört pınardan içeceksin
Altı şartı seçeceksin
Beş ondan öteye başlar.
Dörtlüğünde de üç,dört,beş,altı sayılarının dinimizdek karşılıkları hatırlatılmak istenmiştir.
Ölüm en son nokta değil
İş ondan öteye başlar
Mısraları da esas hayatın öte âlemde başlayacağı yönündeki din ve tasavvuf düşüncesini anlatır.
Tasavvufta mürşit önemlidir. Reyhani de mürşit edinerek Allah’a varmak ister.
Kesilmez Mevladan umut
Bir mürşidin elinden tut.
Reyhani, büyük mutasavvıf Yunus’a özenir. Onunla anılmak ister. Bir divanında Allah’a yakarır;
Birgün olup okununca cümlesi aşıkların
Yunus’ların arasında eyleme kayıp beni.
Reyhani, yakın çevresinin, dost bildiklerinin kadirbilmezliklerini, ihmalini gördü. Haksızlıklara, bühtanlara uğradı. Bu yüzden zamandan şikayet etti bazı deyişlerinde.
Reyhani der kahbe zaman sert döndü Havada yumurtlar huma
Namert dönse gam yemezdim, mert döndü
…
Geldi geçti bir Reyhani
Gören olmaz Erzurum’da
…
Mezar olur beden beden
Sesleri gelmiyor neden
Mâna derken onikiden
Vuran olmaz Erzurum’da
Kim der vebali boynuma
Sazcı derler tabutuma
Giren olmaz Erzurum’da
…
Selam verdiğim yan geçer
Eşim dostum benden kaçar
Kapımızı rüzgâr açar
Dostum düşmana döndü gel.
…..
Bütün bu şikayetlere rağmen Reyhani eleştiriye açıktır. Kendi özeleştirisini de yapmış ve kusurlarını ve doğru yolu gösteren birileriyle karşılaşmış olmadığına hayıflanmıştır.
Alemde bahtiyar insan olurdum
Keşfedip kusurum gören olsaydı
Umut var ki aradığım bulurdum
Bir kez doğru yol gösteren olsaydı
…
Katılsaydım bir alimin yanına
Götürseydi beni şah divanına
Diz çökseydim bir kamilin önüne
Hayvan mı insan mı soran olsaydı
…
Aşıklık geleneğini sürdürme iddiasında olanların bolluğunda Reyhani, bunu sanatıyla özdeşleştirebilen sayılı âşıklardan biridir.
Dünyanın, menfaatler alemi haline geldiği, etik ve estetik değerlerin her alanda
olduğu gibi, kendisinin dahil olduğu âşıklık geleneğinde de erozyona uğradığını,
feryadının yettiğince şöyle dile getirir:
Güldüren akıllı gülenler deli
Reyhani bu sırrın üstü gölgeli
Şimdiki aşıklar sazına teli
Çekiyorsa menfaat var ucunda.
Yine menfaatperest birçok çağdaşı, kimi bürokrat eşlerine, bakan gölgelerine “hoşgeldiğiniz, başım üste geldiniz” nakaratları dizerken, O;
Bizim vekil dört yılda bir gezmeye
Çıkıyorsa menfaat var ucunda.
Diyebilen ozandır.
10 Aralık 2006 tarihinde Bursa’da vefat eden Yaşar Reyhani’nin geleneği sürdürme iddiasında olan birçok halk şairi üzerinde ciddi etkisi bulunmaktadır. Ölümünün ikinci yılında Reyhani’yi rahmet ve minnetle anıyoruz.