P Harfi
PABUÇ: Ayakkabı.
PAÇİNKA ETMEK: Kabataslak tamir etmek.
PAHIL: Kıskanç, oyunbozan, uyumsuz.
PALAK: Ayı yavrusu.
PALANPOŞ: Dağınık, perişan, pejmürde.
PALAS PANDIRAS: Uluorta, gelişigüzel, düşünmeden yapılan hareket.
PALDIM: Yük hayvanlarında semerin ileri kaymasını önleyen ve kuyruk altından geçen kolan.
PANTA: Bir tür yaban armudu.
PAPAĞ: Yünden ya da tiftikten örülmüş başlık, bere.
PAPU: Çocuk dilinde ekmek.
PARPUKLAMAK: Azarlamak, ağzının payını vermek.
PARTAL: Yalan. Kalın çul.
PASO: Besili, şişman.
PAŞKA: On adetten oluşan kibrit demeti.
PEC: Eğri.
PEG: Ev ya da hayvan barınaklarının yıkılması veya sökülmesi sonucu oluşan arsa. Virane.
PELEŞ: Eğri ve simetrik olmayan boynuz ya da bu tip boynuza sahip hayvan.
PELİK: Parça. Sırıklarla yapılan seyyar tırkışın her bir parçası.
PERK: Katı.
PEŞKEŞ: Bahşiş, hediye.
PEŞKİR: Havlu.
PEŞKUN: Sofra tahtası.
PEYDER PEY: Ara sıra.
PEYKE: Sabit divan, seki.
PEYNİKURUŞ: Değneklerle oynanan bir tür çocuk oyunu.
PILIÇA: Meyvelerde iyice olma hali.
PILIK: Bozulmuş yumurta.
PIR: Hayvanlara yedirilmek üzere kesilen ağaç yaprağı.
PIRPIRİK: Ağaçtan yapılmış rüzgârgülü.
PIRTİ: Manifatura.
PISKIRMAK: Hapşırmak.
PISKIRMAK: Birden bire gülmeye başlamak.
PIŞILİ: Giyim kuşamına dikkat etmeyen, derbeder.
PIŞİ: Elbisenin pejmürdeliği.
PİL PİL ETMEK: Işığı gittikçe azalmak. Uykuya geçmek üzere olanın gözlerinin açılıp kapanması hali.
PİL: Ağzı geniş çömlek.
PİLÂKİ: Poğaça pişirmeye yarayan toprak kap.
PİLLETMEK: Fırlatmak, atmak.
PİMPİRİKLENMEK: Aşırı titizlenmek, şüphelenmek.
PİMPİRİKLİ: Aşırı titiz.
PİN: Fol, tavukların yumurtlama yeri.
PİN: Güveç, toprak kap.
PİNGEL: Tavukları yumurtlamaya teşvik için follukta bekletilen tek yumurta.
PİNGELLİK: Tavukların yumurtlama yeri. Folluk.
PİNTİ: Pasaklı; temiz olmayan.
PİPİLA: Kelebek. Kümes hayvanlarının ibiği.
PİSİK: Kedi.
PIŞİ: Elbisenin bedenden gereksiz sarkan kısmı.
PIŞILİ: Perişan, dağınık, giyimine dikkat etmeyen.
PİTİ PİTİ: Küçük küçük, azar azar.
PİTİRAG GİBİ OLMAK: Aşırı bol bulunmak.
POCİLEMEK: Caymak, vazgeçmek.
POHRENK: Kalın su borusu.
POLOÇÜK: Hayvan böbreği.
POLOZ: İnce uzun boyu olan.
PONÇAK: Püskül.
POPLİK: Yeşil kabuğundan ayıklanmış ceviz.
POPOL: Gözleri dışa doğru ve büyük olan.
POPORT: Üst kısmı daralmış; kafası küçük ve yukarı doğru sivri olan.
PORTLAK: İri göz. İri gözlü olan.
PORTLATMAK: Açığa çıkarmak, belirgin hale getirmek.
POSURMAK: Görünüşü bozulmak, yüz rengi değişmek.
POŞA: Göçebe yaşayan. Dilenen, arsız, yüzsüz.
POŞALIK ETMEK: Dilenmek.
PÖÇÜK: Son.
PÖÇÜKLÜ: Sempatik, şeytan tüylü, kendisini sevdirmesini bilen.
PUÇO: Küçük dana.
PUL: Bir cins toprak.
PUL: Hayvanlarda benek.
PULLİ:Benekli hayvan.
PUMPUL: Püskül.
PUMPUNLAMAK: Rüzgâr tesiri ile dalgalanmak.
PUNGAR: Çeşme.
PUPU: Çocuk dilinde yara.
PUPUŞTİ: Salıncak.
PUS: Sis.
PUT: Bir ağırlık ölçüsü birimi.