Şiir Yarışmasında Dereceye Giren Şiirler
1-ANADOLUM – Orhan Bektaş – Oltu Anadolu Öğretmen Lisesi – Oltu/Erzurum
Anadolu’m bizlere Allah’ın hediyesi,
Hiç bırakılmayacak emaneti atamın.
Yüz binlerce şehidin aldığı son nefesi,
Ve gördüğü son toprak vurulup da yatanın.
Her insana başkadır anayurt Anadolu,
Her biri iman dolu milyonlarca sinedir.
Ya Erzurum, ya Şırnak, ya Kayseri, ya Bolu,
Elinden bin yiğidin su içtiği ninedir.
En uzak dağlarında bir çiçeğin solmasın;
Sular onu soğuk bir su gibi benim kanım.
Anadolu’m, sakın ha, bundan şüphen olmasın;
Senin tek bir zerrene fedadır benim canım.
Ben bilmem başka diyar, tanımam başka âlem,
Başka bir memleketin içmem soğuk suyundan.
Canımda, yüreğimde, beynimde budur gayem:
Kimse ayak basmasın yurda düşman soyundan.
Sonsuza kadar sensin benim geçecek yolum,
Sanma ki bir gün düşman gelir de bizi kovar.
Endişelenme sakın ey güzel Anadolu’m
Sırada daha nice genç kahramanların var.
2-YAR UZAKLAŞTI – Mustafa Oğuz ALBAYRAK – Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi – Palandöken/Erzurum
Gönül kuşu terk eyledi yuvayı,
Pervaz edip uçtu, yol uzaklaştı.
Viran koydu gönül denen sılayı,
Güle güle dedim dil uzaklaştı.
Felek beni vurdu taştan taşlara,
Benzetti yârimi göçmen kuşlara,
Ilgıt ılgıt gözden akan yaşlara,
Yetişti ummana sel uzaklaştı.
Aldı aramızı şu yüce dağlar,
Ah çeker yüreğim sinem kan ağlar,
Gitti bülbül, kaldı virane bağlar,
Bahçemde açılan gül uzaklaştı.
Bülbül figanından bihaberdir gül,
Mecnun’dan Leyla’dan ne anlasın çöl,
Ne feryat edersin biçare gönül,
Seni şad edecek kul uzaklaştı.
Karlı dağlar dostla açtın aramı,
Gelem desem yolu kesmiş harami,
Hasta oldum kim saracak yaramı,
Yaramı saracak el uzaklaştı.
Hayat merdiveni iniş çıkışlı,
Acayip desenli, türlü nakışlı,
Dört mevsimli geçer yazlı ve kışlı,
Bahar müjdeleyen yel uzaklaştı.
Yazmışsın vefasız sanmayın beni,
Değilsin ki öyle vasf edelim seni,
Gitti arı viran koydu kovanı,
Gönül peteğinden bal uzaklaştı.
İki taş dikmişsin birde bir mezar,
Be hey yârim seven böyle mi yazar,
İnsan fani bir gün olur rüzgâr,
Şubat tatilinde “gel” uzaklaştı.
3-İKİ YABANCI – Esra KONUK – Haci Sami Boydak Anadolu Lisesi – Yakutiye/ERZURUM
Aynı şehirde iki yabancı gözlerin
Kaç yoldan daha geçmem gerek sana rast gelmek için
Bu kaçıncı karşılaşma umudu içimde yeşeren?
Aynı şehirde iki yabancı gözlerin
Dilimde kıvranan kelime gibi oldu adın
Yüreğimde milyonlarca kıyamet koptu
Sur-una üflenen iki hecelik ismin
Ve aynı şehirde iki yabancı gözlerin
Hiçbir lügatta biz diye bir anlam kazanamadık
Tek bir harfi olmayan iki satırlık cümleden ötesi olmadı
Boşluğu sevdamın avareliğinden hani
Aynı şehirde iki yabancı gözlerin
Ben öyle sevdim ki seni
Kimse duymuyor, anlamıyor yüreğimdeki sen zikrini
Gözlerimde susturmaya çalıştığım şiir oldu gözlerin…
Biliyorum, dayanamazdım!
Anlatmaya kalkışsam paylaşmak olurdu seni
Aynı şehirde iki yabancı gözlerin
Sensiz uyanmanın acısını bilipte uyanamadığım kaçıncı gece sabahı görülmeyen?
İçimdeki karanlık, gölgesine sığınmaktan bitkin düştü kurduğum hayallerin
Ve aynı şehirde iki yabancı gözlerin
Duvardaki yüzün yetmez ömrüme
Bir avuç öfkelensem, denizler yanıyor bir yerlerde…
Kayboldum kocaman bir aşkın içinde
Diyorum ya, aynı şehirde iki yabancı gözlerin…
Şimdi sen söyle;
Bu sevda sensiz geçecek daha kaç güne gebe?
4 – TÜRKİYEM – Orhan BEKTAŞ – Oltu Anadolu Öğretmen Lisesi – Oltu/ERZURUM
Dünyanın geçmişinden daha eskidir yaşın,
Daha da genç durursun tüm delikanlılardan.
Zaferle sonuçlandı senin her bir savaşın;
Uğruna dökülen kan, daha çoktur sulardan.
Türkiye’m isimsiz kahramanlar yuvası,
Savaştaki sevgiliye dökülen gözyaşıdır.
Şehidi uğurlayan annenin son duası,
Sayısızca askerin mermer mezar taşıdır.
Bu toprağın altında ne petrol var ne de su,
Bitkileri besleyen altındaki kanlardır.
Her çiçek yaprağında buruk ölüm kokusu,
Onları canlı tutan yatan ölü canlardır.
Bu topraklardayken ben hiç yabancılık çekmem.
Bir karış toprağın da benim müstakil evim.
Senin kölen olmaktan hiçbir zaman vazgeçmem;
Sana ömrüm boyunca hizmet etmek görevim.
Tüm zevklerden bıkarım, Türkiye’me doyamam;
Zira her zerresinde tarihimi bulurum.
Cayarım tüm dünyadan, Türkiye’mden cayamam;
En ufak toprağına hemen kurban olurum…
5-ANNEME -Zeynep KARAKURT- Anadolu İmam Hatim Lisesi – Yakutiye/ERZURUM
Merhamet dağının zirvesi annne,
Rahmet pınarının çeşmesi anne,
Hazreti Adem’in zevcesi anne,
Analar sevgidir, şevkattir anne
Dünya meydanına getiren anne,
İnsanı şerefe erdiren anne,
Yemeden, içmeden yediren anne,
Anne bir merhamettir, aşktır anne.
Zorluğun çetinini yaşayan anne,
Dokuz ay karnında taşıyan anne,
Evlat için saçını süpürge yapan anne,
Anne yemese de yedirir anne,
Yüreği merhamet dludur anne,
Cennete girmenin yoludur anne,
Melekler içinde bir koldur anne,
Anneler bir başka melektir anne.
Hakkın var ettiğin nimettir anne,
Varlığın iz bırakan rahmettir anne
Yokluğun her zaman mihnettir anne,
Anne bir bereket, servettir anne.
Cnnet esintisi savurur anne,
Evlada yüreği kavurur anne
Gün gelir bir yere savurur anne,
Anne bir intihan, sırattır anne.
Yeri gelince halayık anne,
En büyük hizmete tek layık anne,
Cennete girmeye helallik anne.
Anne bu dünyada, ahrette anne.
Var mı evladına zulmeden anne,
Gün gelir azar da işiten anne,
Asi evladını gözeten anne,
Anne bağışlayan, kollayan anne.
Evlada bakınca aşıktır anne,
Bebeğe ilaçlı kaşıktır anne,
Gözler, daima yaşlıdır anne,
Anneler bir hüzün, dertlidir anne.
Ayağın bastığı yer cennet
anne
Yuvanın içinde siyanet anne,
Anne bir ikramdır, izzettir anne,
Anneler bir şeref, haysiyettir anne.
Analar Amine, Halime anne,
Seninle şükrederim halime anne,
Zeynep kızın senin her teline anne
Hayrandır, kurbandır anne.
6-AŞKA TEVEKKÜL – Baran KIZIL – Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi – Palandöken/ERZURUM
Cahili âlim eder bilmek senin tek zerreni
Bir zerreni bilsek de içsek hakikat zehrini
Aşk ilminle dağları zerren deldirdi Ferhat’a
Şirin’in fani aşkı ulvi kaldı bu hayatta
Ey varlık ve yokluğun varlığına da hükmeden
Senin bir tek hükmünle yoktan var oldu bu beden
Hakikat divanına cemalinden yansımış ışık
O günden beridir ki gül maşuk bülbüller âşık
Her ışıkla gönülde aşka doğru bir tevekkül
Aşk ilmine erenler çile ateşinde bir kül
Yanıp kavrulmak için görmek gerek bu nizamı
“Ol” emrinle oldu ve gördük nizam-ı azamı
Ey bu nizama hayret bu hayrete akıl veren
Ancak seni bilendir bu hayrete aklı eren
Senin nizamındandır ay gecede süslü peri
Afitap aşkla yanar zerresi yakar yeri
Güneş sarışın kızı kulun bilmediği arşın
O afitap ki yakar yaklaşsa arza bir arşın
Ey nefsin nefesine, vicdanın sesine hâkim
Güneşe bakıp da seni görmeyecek olan kim
Her nefes senden geldi, sana dönecek her nefes
Beden ruh için kafes, nefs ise ateşe heves
Ruhta yoksa hürriyet ruh devrilir aşk devrinde
Bütün aşklar ruh için, bırakmaz ruhu yerinde
Akıl ermezse ruha sırlar kemirir sırları
Âşık ermezse sırra aşk yaşamaz asırları
Sırların makamında akıl boynu bükük köle
Leyla da bu makamdı, düşürdü mecnunu çöle
En yücelerden yüce, dünyada aklın ürünü
Mülk bollukla aldatır kulların aklı körünü
Uzaklarda uzuyor bir zenginlik mürüvveti
Varlık kargaşasında kefen kulun tek serveti
Fakirler de oturur musalla denen bir tahta
Bey de olsan son yuvan toprak içinde bir tahta
Her fiil can uğruna merhamet dahi serseri
Canan fikirde yoksa nasıl ezmesin ser seri
Yastıksız uykularla ne azaplar var toprakta
Yalnız musalla gerçek, her gün yeniden ayakta
En çok yüz yıl yaşarız ardından ömür omuzda
Son bir namaz ardından beden ateşli bir buzda
O ki bir kez gönderir, nefs eder gönlü pejmürde
Acep çıksa yerinden ne der dirilere mürde
Dünlerine bak düşün, demek ki bugün de fani
Düşündürmez mi seni ataların deden hani.