Yöremizni Kültürel ve Tarihi Değerleri
Erzurum yöresinin, özellikle de Olur ilçesi ve köylerinin folkloru, tarihi, gelenek ve görenekleri hakkında bilebildiğim kadarıyla çok da muhtevalı akademik çalışmalar bu güne kadar maalesef yapılmamıştır. Bu konularda Olur yöresi ile ilgili yapılmış çalışmaların diyebilirim ki tamamı tez çalışmasıdır. Bütün bunlardan dolayı Özellikle Olur ilçesi ve yöresi araştırmacılar için oldukça bakir bir alandır. Akademik çevrelerin bu yörede yapacağı muhtevalı araştırma çalışmaları, bu yörenin kültürel dokusunun, tarihi eserlerinin, tarihinin, folklorik değerlerinin, unutulmaya yüz tutmuş gelenek ve göreneklerinin su yüzüne çıkmasına vesile olacağı gibi bu değerlerin yok olmasını önleyip yazılı kayıt altına alınmasını sağlayacaktır.
Mesela bizim çocukluğumuzda, köyümüzde (Olur-Atlı Köyü) Hayriye ninemiz vardı ve harika masal anlatırdı. O rahmetliden defalarca masal dinlemişim, ama bir anlattığı masalı ikinci defa anlattığını hatırlamıyorum. Her seferinde başka bir masal anlatırdı bize. Üstelik de ne anlatma! Yeri geldiğinde, olay kahramanı çocuksa çocuk sesi taklidi yaparak, kadınsa kadın sesiyle konuşurdu. Hatta aralarda türkülerini bile söylerdi. Doğrusu o işini profesyonelce yapan bir anlatıcıydı. Hasılıkelam, folklorik değerlerimizden olan Hediye ninenin anlattığı o güzelim onlarca masal, derlenmeden yazık ki Hayriye nine ile birlikte toprak olup gitti.
Yine köyümüzün bir zamanlar 450 hane olduğunun söylendiğini bizler de dedelerimizden duymuştuk. Gerçekten de köyümüzde, bu gün mera olan yüzlerce dönümlük yerin, bir zamanlar ekilip biçildiğinin nişaneleri halen daha mevcut. O zaman, demek ki bu söylentilerin doğruluk derecesi yüksek. O halde, hangi tarihlerde köyümüz bu kadar kalabalıkmış ve hangi sebeplerden dolayı köyümüz boşalmış? İşte bütün bu soruların cevabı, bu konulularla ilgili gerekli araştırma çalışmaları yapılmadığı için bilinmiyor.
Batum’dan deniz yolu ile Trabzon’a gelen ticaret malları, kervanlarla Kars’a nakledilirmiş. Bu kervan yolu, köyümüzün hudutlarından geçip gidermiş. Köyümüzün kuzeyindeki Barbat mevkiinden geçen bu yol üzerinde bir konaklama hanı varmış. Yalnız bu handan bu gün en ufak bir kalıntı bile yok. Bu hanın varlığını oradaki bir mevkiinin isminin “Hanın Burnu” olmasından ve halk arasındaki söylentilerden anlıyoruz. Bu da çok eski bir hadise olmasa gerek.
Köyümüzün hudutları içerisinde çeşitli yerlerde kireç kaynatma duvar kalıntıları mevcut. Mesela köyün karşısında Gelevan’da, Şirişet’te, Kiliselerin Dibi mevkiindeki bu duvar kalıntıları halen mevcut. Bunlar ne maksatla ve hangi dönemde, kimler tarafından yapılmış, bu hususlarla ilgili de araştırma yapılabilir.
Yine İsgâçur’da eski bir mezarlık mevcut. Burası bu gün yerleşim yeri olmasa da demek ki bir zamanlar bura iskân alanıymış. O zaman, burası hangi dönemlerde yerleşim alanıymış ve burada kimler yaşamış?
Bulanık’ta sıra sıra dev küplerin toprakta gömülü olarak durduğunu gördüğümü çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum. Halk bu küplerin şarap küpü olduğunu söylerdi. Aynı küplerden köyde Şahin Öner ve Şemsettin Şengül’ün kapılarının önünde de vardı. Hem de adam boyu. Bunlar ise büyük bir ihtimalle zahire saklamak için kullanılmış olabilir. Ama ne zaman, kimler tarafından?
Bizim çocukluk yıllarımızda, son muhacirlik yıllarının acı hatıraları ile dolu birkaç büyüğümüz vardı. Ama şu anda onlar yok. Dolaysıyla o muhacirlik hatıraları da derlenemeden ve kayda geçmeden yok olup gitti.
Çocukluğumuzda köyümüzde düğünler olurdu. Bu düğünlerde delikanlılar davul-zurnanın eşliğinde bar oynarken kızlar; kızlar, davul-zurnanın eşliğinde bar oynarken de delikanlılar bar türküleri söyleyerek oynardı. İşte bu türkülerden bazılarını da (mesela, avdan geldim üşümüşüm ya da üç Kadın aldım, üçü de kara gibi)ben bu güne kadar başka hiçbir yerde ne duydum ne de dinledim. Maalesef bu türkülerimiz de türkü repertuarımıza kazandırılamadan yok oldular.
Yine yöremizdeki köy ve mevki isimlerinin (Ori, Nalet, Sumbadet, Lızvank vs.) Türkçe mi, Gürcüce mi olduğunu tam manası ile bilemiyoruz. Hâlbuki dilciler bu konuda derleme çalışması yapıp bu hususta kamuoyunu bilgilendirebilirler.
Kadim’in Hanı’nın da ne zaman kim tarafından yapıldığı bilinmiyordu. Bu yapının benzerine bizim yörede hiç rastlamadım. Altta çok geniş bir ahır ve ahırın girişinde sağ tarafta zeminden yüksek bir-iki oda. Ahırın tavanının ortasında iki tane yan yana kiriş(keren). Bu kirişleri ayakta tutan, ardıç ağacından briket ebadında kesilmiş takozlardan örme kalın direkler. Kirişlerin her iki tarafında 45’er adet ardıç kondu. Ahırın üzerinde ise oldukça geniş üç oda, “L” şeklinde bir sofa ve sofanın sonunda oldukça ilginç bir yapıda 4-5 metre genişliğinde padişah tahtını andıran yerden yüksek çıkma bir balkon. Üst katın duvarları, plaka halindeki tuğlaların dikine, ama bir sırası sağa, diğer sırası ise hafif sola eğik şekilde dizilmesi ile örülmüş. Tuğlalar birbirlerine kireç karışımı ile tutturulmuş. Çıkma balkonun üzerinde ağaç çatı. Kısacası devasa bir yapı bu. İşte bu yapının da tarihi geçmişi araştırılabilirdi. Ne yazık ki bu yapı da sırları ile birlikte tarihe karıştı.
Akademik olmasa da yöremizin bazı folklorik değerleri ile ilgili, yıllar önce bir derleme çalışması başlattım ve bu derleme çalışmalarım bu gün de devam etmektedir. Bu güne kadar, yöremizde halk arasında halen yaşamakta olan atasözü, dua, beddua, fıkra, bilmece ve manilerden derlemeler yaptım. Ayrıca bir de yöresel sözlük(1140 kelime) derleme çalışmam var. Bu derleme çalışmalarım halen devam etmektedir. Ama belirttiğim gibi bu çalışmalarım ilmi değer taşımamaktadır. Gönül isterdi ki bu alanda, hiç değilse birkaç ilim adamının ilmî çalışması olsun ve yöremizin tarihi ve kültürel dokusu gün yüzüne çıksın.
www.cahitcan.com
www.atlikoyu.net