DOLAR 35,3332
EURO 36,7274
ALTIN 2955,789
BIST 9889,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

24 Kasım Öğretmenler Günü

27.11.2008
725
A+
A-

Atatürk’ün, “Millet Mektepleri Başöğretmenliği”ni kabul ediş tarihi olan 24 Kasım, 1980 yılından beri ülkemizde “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Öğretmen; öğreten, insanları öğrettiği ile eğiten sanatkâr demektir. Ya da öğretmene insanlığın mimarı da diyebiliriz. Bugün, insanlığın eriştiği medeni seviye, insanların başını döndürüyorsa, bu hızlı gelişme bizi hayrete düşürüyorsa; gönül rahatlığı ile bu medeni inkişafın mimarı öğretmenlerdir, diyebiliriz.
Öğretmenin vazifesi sadece öğretmek değildir. Çünkü bilgi kişide davranışa dönüşmüyorsa, kişi öğrendiği bilgiden hayatta istifade etmiyorsa ya da edemiyorsa bu boşu boşuna bilgi hamalı olmak demektir. Yunus Emre:
İlim, ilim bilmektir,
İlim, kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır?

Diyerek bilginin ham madde olduğunu, bu ham maddenin mamul hale gelmesi için davranışa dönüşmesi gerektiğini söylüyor. O halde, insanın maksadı eğitilmek olmalıdır, bilgilenmek değil.
Peki, bilgi nedir? Bilgi de bizi maksada götüren vasıtadır. Yani insanlığın hastalığı cehalettir. Bilgi, bu cehalet hastalığının tek ilacıdır. Bu ilacı kullanan hasta sıhhat bulmuş, yani eğitilmiş olur. Eğitilmiş bir insan da hayatı kolay yaşanılır hale getirmiş demektir.
Eğitilmek, insan hayatında, o kadar büyük bir öneme haizdir ki, Allah’ın kullarına verdiği ilk emir bile, kullarının eğitimi ile ilgilidir. Bundan dolayıdır ki, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim “Oku…” emri ile başlar. Bu emirdeki ”Oku!” ifadesi sadece “yazılı olanı seslendirmek” anlamına gelmez; aynı zamanda, “görmek, anlamak, idrak etmek, tefekkür etmek …” gibi anlamlar da taşır. İşte bu emrin bu geniş anlamı, insanların yaşarken olup bitenlerden vazife çıkarmaları ve bir sonuca varmaları ile ilgilidir. Tabii bu da geniş anlamıyla eğitilmek demektir.
Atatürk; “Muallimler, ordularımızın kazanacağı zafer, sizin ordularınız için sadece zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve muhakkak muvaffak olacaksınız…” diyerek, yedi düveli dize getirdiği ve Türk milletinin tarihini, mukadderatını adeta yeniden yazdığı İstiklal Harbinde kazanılan zaferini bile öğretmenlerin kazanacağı “eğitim zaferi” kadar önemli görmemiştir.
Milletlerin, eğitim alanında başarılı olabilmeleri, şu iki şartın yerine getirilmesi ile mümkündür.
İlk olarak yapılması gereken, cemiyetin uzak gelecekteki ihtiyaçları tespit edilerek, bu ihtiyaçlara cevap verecek eğitim programları hazırlanmalı ve bu programların uygulanmasında istikrarlı olunmalı. Yani, aklına esen, aklına estiği zaman, aklına estiği gibi eğitim programları ile oynamamalı, oynayamamalı.
İkinci olarak yapılması gereken, işin öğretmen boyutu ile ilgilidir. Eğitimde başarılı olmak, eğitim neferleri olan öğretmenlerin nicelik ve nitelikleri ile de doğru orantılıdır. Bugün dünyaya baktığımız zaman, kalkınma işini kökünden halletmiş ülkeler, öğretmenin cemiyet indindeki değerini yükselterek, eğitim meselesini halletmiş ülkelerdir. Eğitim meselesini halletmeden diğer içtimai meselelerin halledilmesi mümkün değildir. Yani kalkınmak isteyen bir ülke, ilk hamleyi eğitim alanında yapmak mecburiyetindedir. Bu hamlede ancak vasıflı öğretmen yetiştirerek ve öğretmenin refah seviyesini yükselterek mümkündür.
Üzülerek söylüyorum; bugün ülkemizde öğretmenlerin sosyal statüsü her geçen gün seviye kaybetmektedir. Ülkemizi Batılı ülkelerle kıyasladığımız zaman, öğretmelerin özlük hakları bakımından Batılı ülkelerin öğretmenlerinden çok geri kaldığını görüyoruz.
Yine bir 24 Kasım geldi. Dün olduğu gibi bugün de siyasilerimiz ya yine yerine getiremeyecekleri birçok vaatte bulunacaklar ya da içi boş süslü laflarla öğretmenin gönlünü almaya çalışacaklar. Ama ben biliyorum ki, Türk öğretmeninin karnı artık bu tür laflara tok. Bu vaatlere inanmayacak, süslü laflar onu kandıramayacak. Bu yüzden bu 24 Kasım’da da Türk öğretmeni melül mahzun kalacak, kendi gününde sevinemeyecek. Onu yalnız, öğrencilerinin “Öğretmenim, gününüz kutlu olsun.” tebriki hoşnut edebilecektir.
Ne mutlu, öğretmenliğin, gururunu, şerefini duyabilen öğretmene!…
Ne mutlu öğretmenlerine sahip çıkıp onlara gereken değeri veren milletlere!…
Yazımı da bir öğretmen olarak, öğretmenlere ithaf ettiğim bir şiirimle bitirirken meslektaşlarımın gününü tebrik ediyor, ilim irfan ordumuzun ahirete irtihal eden mensuplarını da rahmet ve minnet duygularımla anıyorum.

ÖĞRETMENLERİME…

Gönlü insanlık sevgisiyle dolup taşan,
Coştukça seven, sevdikçe coşan.
Neslimizin geleceği ellerinde şekillenen.
Mesleğini seven, mes’uliyetini bilen.
Cehaletin kökünü kurutan,
İrfan meş’alesini hep elinde tutan,
Eli öpülesi, başımızın tacı,
Bilgisizliğin tek ilacı.
Dürüstlük kalesinin burcu,
Cemiyet binasının sevgi harcı.
Güneş gibi aydınlatan, mum gibi eriyen,
Arkasında insanlık, hep ileriye yürüyen.
Gönlü sevgi ummanı, azmi kılıçtan keskin,
Sen şanlı bir mazi, pürü-nur geleceksin.
Tarlası gönüller, tohumu bilgi,
Sabanı kalem, hasadı sevgi.
HÜRMET SANA YARAŞIR, SEVGİ SENİN HAKKIN,
GÖNLÜMÜZ SENİNLE BİR, SANA SENDEN YAKIN…