DOLAR 32,4974
EURO 34,967
ALTIN 2432,261
BIST 9716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

H Harfi

H Harfi
02.12.2008
896
A+
A-

HAB: Birkaç ailenin sağdıkları sütleri birleştirerek her gün bir ailenin o sütü değerlendirmek üzere oluşturdukları birliktelik.

HABO: Anlayışı kıt,man kafa.

HAÇAN Kİ: Ha bire, durmadan.

HAFLANMAK: Şüphelenmek.

HAL: Kar küreme küreği.

HALABİ: Bir tür uzunluk ölçüsü birimi. Gereğinden uzun olan.

HALAPORT ÇIKARMAK: Beklenmedik kötü bir duruma sebep olmak.

HALAVATSIZ: Aşırı, fazla.

HALAVAT VERMEMEK: İstenildiği gibi olmamak. Elverişsiz.

HAM: Olmamış, yetişmemiş.

HAMUT: At koşumu.

HANAKLUK: Şaka.

HANAKLUK ETMEK: Şaka yapmak

HANÇULİ KUNÇİLİ: Tahterevalli.

HANDARI OLMAK: Emsali ya da dengi olmak.

HAPİHAPTAN: Birden bire, aniden.

HARAL: Büyük çuval.

HARAP: Bozulmuş, işe yaramaz hale gelmiş.

HARDAMA: Ahşap çatı örtüsü. Değişik evsafta tahta ve kalas birikintisi.

HARHIZ: İç ya da kuyruk yağının eritilmesi sonunda geriye kalan artık.

HARKOS: Tarla sürümünde sabanın ya da pulluğun açtığı ark ya da kanal.

HARMUT: Orta hal. Suyu ılıştırmak.

HARO: Ambarlarda farklı türdeki hububatları ve un koymak için yapılmış tahta bölmeler.

HARTUŞLAMAK:Karıştırmak.

HASIL ETMEK: Elverişli hale getirmek.

HASUT: Kıskanç.

HASUTA: Pekmezin ya da balın yağ ve unla karıştırılması ile yapılan bir tür yemek.

HASUTLANMAK: Kıskanmak.

HAŞAT ETMEK: Perişan etmek, işe yaramaz hale getirmek.

HAŞAT OLMAK: Perişan olmak, eli ayağı tutmaz hale gelmek. Çok yorulmak.

HAŞİL: Elenmiş bulgur incesi ve yağla yapılan bir tür yemek.

HAŞO: Un ve yumurta karışımı ile yapılan bir yemek türü.

HATİL: Kiriş.

HAVREZ: Tarla sürümünde sürüm aracının açtığı iki çukur arasında kalan sürülmemiş kısım.

HAYLAMAK: Herhangi bir tehlikeye karşı çobanın köpeğe yüksek sesle seslenmesi; köpeği kurdun üzerine sürme nidası.

HAZZETMEK: Sevmek, hoşlanmak.

HECİLLENMEK: Mahcup olmak, utanmak.

HEDİK: Kuru mısırın suda pişmişi.

HELEK OLMAK: Çok yorulmak, bitkin düşmek.

HENGÂM: Komik. Esprili olan.

HERK: Nadas.

HERLE: Un çorbası.

HERSLİ: Sinirli, asabî.

HIBAR: Küçük taş.

HILEZ: Küçük kertenkele.

HILLİK: Geniş olan.

HINÇ ETMEK: Sümkürmek. Birini yere yatırıp hareket etmesine mani olmak, etkisiz duruma getirmek.

HINGÂL: Hamur ve etle yapılan bir tür yemek.

HINİK: Burnundan konuşma ya da burnundan konuşan.

HIP ETMEK: Derleyip toplamak, bir araya getirmek.

HIP: iplik çilesi.

HIR: Kavgacı.

HIRA: Çelimsiz, zayıf, sıska.

HIRBO: Küçük, ufak tefek.

HIRÇO: Zayıf, çelimsiz.

HIREK TADMAK: Yemeğin pişerken dibini tutması sunucu oluşan yanık tadı.

HIRHOŞAF OLMAK: Çok yorgun ve bitkin düşmek.

HIRİK: Kulakları çok kısa koyun, bir tür uzun kuyruklu koyun.

HIRİK: Zayıf, çelimsiz.

HIRLI: Uğurlu.

HIRNO: Burnundan konuşan.

HIRSENK: Nasırlaşmış deri ve kir karışımı cilt görünümü.

HIRTIŞ: Bir şeyin zeminindeki çıkıntı, pürüz.

HIRTİK: Çok bol bulunma.

HIRTLİKTE OLMAK: Çok bulunmak.

HIŞIR: Dolu türü yağış.

HIŞT: Köpeklerin boynuna takılan savunma ve korunma tasması.

HIŞTİK: Öküzlerde uzun ve sivrice boynuz ya da bu tür boynuzu olan öküz.

HIZAN: Yoksul.

HİM: Temel.

HİMİ: Emi.

HOÇ: Sanki. Soru edatı.

HOÇOR: Gelişmemiş, bodur kalmış.

HOD BE HOD Durup dururken, hiç yeri yokken.

HON: Sevimsiz, çirkin, albenisi olmayan.

HORA: Derinin kalınlaşası şeklinde oluşan bir tür mantar hastalığı.

HORATA: Dedikodu.

HORGİ: Kalın kaba kumaş ya da bu kumaştan yapılmış elbise.

HORHOÇAN: Su çevrintisi. Girdap.

HOROM: Ot ya da sap balyası.

HOSAN: Şelâle.

HOŞOR: Kar-dolu arası yaşış. İri taneli tuz ya da buz.

HOŞÜRÜK: Dolu türü yağış. Toz halinde olmayan, iri taneli. Ciltteki alerjiden mütevellit döküntü

HOTAK: Tarla sürerken ağırlık maksadı ile öküzlerin boyunduruğuna binen küçük çocuk.

HOTİKLEMEK: Karıştırmak, kurcalamak.

HOTİKLENMEK: Şüphelenmek, olup biteni sezmek.

HOVİ İNMEK: Hevesi geçmek.

HOVLAMAK: Aniden harekete geçmek, düşünmeden müdahale etmek, atlamak..

HOYRAT: Çirkin, sevimsiz.

HOZAN: Nadasa bırakılmış tarla.

HOZİRİK: Gösterişsiz, çirkin.

HÖLLÜK: İyi havalandırılmış toprak.

HUDEY:Pek gelişmemiş, yabani meyve.

HUNİS: Koyunlarda küçük kulak tipi.

HURÇ: Öte beri koymaya yarayan bir tür çuval.

HURDİHAŞ ETMEK: Kırıp dökmek, işe yaramaz hale getirmek.