DOLAR 32,5645
EURO 34,9097
ALTIN 2422,541
BIST 9722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Eğitimde, Âdet Yerini Bulsun Anlayışı-5

02.04.2012
628
A+
A-

Bir insanın değeri okuduğu kitaplarla ölçülür.~Herbert Spencer

Kitap okumanın faydaları, ne tartışılacak türdendir ne de kitap okumanın faydaları saymakla biter. Bir kişi kendini ne kadar ifade edebiliyorsa bence o kadar vardır. Eğer bir kişi, etrafındakileri, varlığının farkına vardıramamışsa o kişinin varlığından söz etmek pek doğru olmaz. Bir kişinin kendisini ifade etmesinin çeşitli yolları vardır, ama bunlardan en çok başvurduğumuz ve en pratik olanı, elbette ki önce sözlü ifade, sonra da yazılı ifadedir.

Hazırlıklı ve hazırlıksız konuşmalarımızdan tutun da, dilekçe yazmaya, bir topluluk karşısında yapılacak bir konuşma metnini hazırlamaya; derdimizi ya da meramımızı birilerine anlatmaya ve anlattıklarımızı dinletmeye varıncaya kadar benzeri bütün faaliyetlerdeki başarımız, sözlü ve yazılı ifademizdeki başarımızla doğru orantılıdır.

Sözlü ve yazılı ifademizdeki başarımız ise okuduğumuz kitap sayısı kadardır. Bu hususta okunan kitap sayısı kadar, okumanın niteliği de önemlidir. Ne kadar çok ve ne kadar eleştirel okursak okuduklarımızdan ne kadar çıkarım elde edersek sözlü ve yazılı ifademiz de o kadar kuvvetlenir elbette.

Kişinin sadece günlük hayatındaki değil, iş ve meslek hayatındaki başarısı ile birlikte öğrencilik hayatındaki başarısı da okuduğunun nicel ve nitel değerleri ile paralellik gösterir. Bir öğrenci kitap okudukça okuma hızı artar. Yani birim zamanda daha fazla kelime okur. Yine kitap okudukça yorum ve muhakeme gücü gelişir. Okuduğunu ya da duyduğunu daha çabuk ve daha doğru kavrama imkânına sahip olur. Hadiseleri farklı açılardan değerlendirebilme kabiliyeti kazanır. İkna gücünü geliştirir. Pratik çözümler üretir. Kitap okumanın bu ve benzeri faydalarının karşılığını, o öğrenci, derslerde ve gireceği imtihanlarda mutlaka görür.

Bütün bu faydalarından dolayı, bence okulun ve öğretmenin en önemli görevi, önce öğrencilere okuma yazmayı öğretmek, sonra da onlara kitap okuma alışkanlığı kazandırmaktır. Bu alışkanlık öyle bir hal almalı ki, öğrenci, akşamı yatağına yattığı zaman eğer o gün kitap okumamışsa gözüne uyku girmemeli. Aç ve susuz iken uyuyabilmeli, ama kitap okumadan uyuyamamalı.

***

İşte, Millî Eğitim Bakanlığı da öğrencileri daha çok kitap okumaya teşvik etmek için iki yıldır, öğrencilerin okuduğu kitapların, sınıf öğretmenleri tarafından, “e-okul”a kaydedilmesini mecburi kıldı. Bu uygulama ile öğrenciye verilen iki dönemdeki karnede de, o öğrencinin kaç kitap okuduğunu görmek mümkün. Kaydedilen bilgilerin doğru olması kaydıyla güzel bir uygulama. Yalnız bu uygulama da diğer bazı uygulamalar gibi istismara oldukça açık.

Bir kere, öğrencinin hanesinde kayıtlı kitapların sayısı, o öğrencinin hangi resmî işleminde o öğrenciye fayda sağlayacak ya da nerede hangi işine yarayacak; bu belli değil. Ya da böyle bir fayda düşünülmemiş. Böyle olunca da uygulamanın teşvik edici yönü hayli sönük kalıyor. Diğer bir husus, diyebilirim ki e-okuldaki kitap kayıtlarının %90’ı gerçek dışı. Ya öğrenci çok kitap okumuştur, öğretmen üşendiği için sisteme ancak birkaç tanesini işlemiştir ya da öğrenci çok az okumuştur, bir sıkıntı çıkmasın diye öğretmen öğrencinin okumadığı birkaç kitabı da okumuş gibi kaydetmiştir. Hatta öğrenci hiç kitap okumadığı halde, o öğrenciye en az birkaç kitap okumuş gibi kayıt düşüldüğünü de biliyoruz.

Kaldı ki öğrencilerin okuduğu kitap sayıları doğru bile olsa bence bu bile yeterli değildir. Öğrencilerle yapılacak kitap okuma faaliyetinin bence nasıl olması gerektiğini bu hususta yıllardır yapageldiğim uygulamayı naklederek müşahhas hale getirmek istiyorum.

İşe önce velilerden başlamak lazım. Bir kere öğrencinin kitap okuma alışkanlığı kazanması ve bu alışkanlığının gelişmesi için velilerin de kitap okuması ve çocukların, ebeveynlerinin kitap okuduğunu görmesi gerekir. Bunu sağlamak için de özellikle sınıf, rehberlik ve Türkçe öğretmenlerinin öğrenci velilerine telkinde bulunması gerekir. Daha sonra öğretmenlerin de kitap okuduğuna öğrencilerin ikna olması lazım. Bunu sağlamak için öğretmen çantasında okumakta olduğu bir kitabı mutlaka bulundurmalı, uygun zamanlarda çıkartıp okumalıdır. Ve okuduğunu da öğrencilerin görmesi gerekir.

Hâlihazırda görev yaptığım okulda yıllardır, dersine girdiğim her sınıf seviyesinde, haftada bir ders saatini kitap okumaya ayırırım. Önce birlikte okunacak kitabı belirlerim. Öğrencilerin okuyacağı kitapları ya MEB’nin 100 Temel Eser serisinden ya da ünite sonlarında tavsiye edilen kitaplardan seçerim. Arada bir de öğrencilere, istedikleri bir kitabı okumalarına müsaade ederim. Bu da onların çok hoşuna gider. Kitaptan kitaba değişmek kaydıyla 10-15 günlük okuma süresi veririm. Öğrenciler, verilen kitabı evlerinde ve okuldaki kitap okuma saatlerinde okumaya devam ederler. Kitabı bitiren, daha önce kendilerine verdiğim “Kitap Değerlendirme Formu”nu doldurur. Bu arada erken bitirenler dilerlerse istedikleri bir kitabı da okuyup ona da değerlendirme raporu hazırlar. Okuma süresi bittiğinde, kitap okuma dersinde öğrenciler okudukları kitapları ve değerlendirme raporlarını sınıfa getirirler. O ders saatini, okunan kitabı değerlendirmek için ayırırım. Okunan kitap hakkın
da düşüncelerini arkadaşları ile paylaşmaları için birkaç öğrenciye söz hakkı veririm. Öğrenciler “Ben olsaydım…” diyerek kendince kitabın nasıl devam etmesi ya da bitmesi gerektiğini kurgular. Veya olay kahramanlarını eleştirir ve kendince onların nasıl davranmaları, nasıl olmaları gerektiği hususunda fikir yürütür. Kitap, özetlenmeye uygunsa öğrenciler kitabı özetlerler. Hatta kitapta anlatılanlarla ilgili olarak hazırladıkları soruları birbirlerine sorar ve cevaplandırırlar. Okunan bir şiir kitabı ise hoşlarına giden şiirlerden okumalarına fırsat veririm.

Sonra okunan kitabı değerlendirme formlarını toplarım ve bendeki dosyada her öğrenciye ait forma okunan kitapla ilgili bilgileri işlerim. Ders bitmeden okunacak yeni kitabı ve okuma süresini öğrencilere duyururum. Daha sonra öğrencilerden topladığım kitap değerlendirme formlarını en erken zamanda incelerim. Formların altına yapılan çalışma ile ilgili görüş ve düşüncelerimle tavsiyelerimi yazıp formları öğrencilere dağıtırım. Formları dağıtırken de raporunu beğendiğim bir-iki öğrenciye çam sakızı, çoban armağanı türünden çikolata ikram ederim. Bu ikramın dönem sonu değerlendirmelerinde kitaba dönüştüğü de olur.

Belki bu hususta bundan daha âlâ çalışmalar vardır. Olması da lazım. Ama adım gibi eminim ki kahhar ekseriyet bu işin ciddiyetinde değil maalesef. Maalesef bu güzel işi de iş olsun diye yapanlar çoğunlukta. Hâlbuki okullarımızda en ciddi bir şekilde ele alınıp yapılması gereken en faydalı iş budur. Diğerleri bundan sonra gelir.

İl merkezindeki bir okulda bir uygulamaya rastlamıştım ve çok hoşuma gitmişti. Bahse konu olan okulda her koridora bir öğretmenin, memurun, hizmetlinin ya da öğrencinin ismi verilmişti. İdareci arkadaştan konu ile ilgili bilgi istedim. O da: “Her koridoru, bir gruba tahsis ettik. Mesela şu koridor, öğrenci koridoru; şu, öğretmen koridoru, şu da memur ve hizmetlilere ait koridor. Her koridora, o ay o gruptan en çok kitap okuyanın ismini veriyoruz ve o koridor bir ay boyunca onun oluyor.” Bence harika bir uygulama! Hem masrafsız hem uygulanması kolay hem de teşvik edici.

Bunun yanında, bu yıl, bir de pek hoşuma gitmeyen ve bana nakledildiği gibiyse tasvip edemeyeceğim bir uygulama da yapılmış. Öğretim yılının sonuna doğru eğitim bölgesinde, en çok kitap okuyan bir öğrenciye bir toplantıda ödül verilmiş. Toplantıya katılan bir arkadaş anlattı. Ödül verilen öğrenci, bu öğretim yılında-yanlış hatırlamıyorsam-127 kitap okumuşmuş. Düşünce güzel yalnız uygulamanın detayında birçok yanlış var. Bence bu uygulamadaki yanlışlıklar şunlar:

1- Bu sayı, o öğrenciye göre çok fazla. Bundan dolayı bana inandırıcı gelmedi.

2- Öyle kitap vardır ki hacim olarak belki on hatta yirmi kitaba bedeldir. İlköğretim öğrencisinin okuyacağı kitap var 30 sayfa, kitap var 600 sayfa. O zaman, ödül verirken bunu da dikkate almak gerekmez mi?

3- O öğrencinin bu kadar kitabı okuduğunun belgesi e-okul kayıtları ise; öğretmenin, öğrencinin okuduğundan fazla kitap kaydetmediği ne malum?

Bu güzel uygulamanın istismardan arındırılabilmesi için şunlar yapılabilirdi: Bir değerlendirme heyeti kurulurdu. Bu heyet en fazla sayıda kitap okuyan diyelim beş öğrencinin okuduğu kitapların listesini çıkartırdı. Öğrencileri, okudukları kitapların toplam sayfa sayıları bakımından değerlendirip bir sıralama yapardı. Sonra o öğrencilerden önce en çok okuyan heyetin huzuruna çağrılırdı. Okuduğu belirtilen kitaplarla ilgili olarak, sadece okuyup okumadığını anlamak için basit sorular sorulurdu. Eğer gerçekten okuduğuna kanaat getirilirse ödüle layık görülürdü. Yoksa sıradaki diğer bir öğrenciye aynı işlem uygulanırdı. Aksi takdirde bu ödüllendirme istismara çok açık. Tedbir alınmazsa önümüzdeki senelerde bu şekilde ödüllendirmeyi duyan öğrencilerin yanlış beyanda bulunmayacağından; öğretmenlerin, ödülü kapabilmek için e-okula daha fazla kitap kaydetme yarışına girmeyeceklerinden kim emin olabilir?

Benim niyetim kimseyi suçlamak değildir. Kimsenin doğruluktan saptığını ve kasıtlı yanlış yaptığını da iddia etmiyorum. Sistemde açık ve istismara müsait kapılar varsa bu açık kapılar insanları yanlış yapmaya zorlayabilir. O zaman da suçlu, suçu işleyen değil, o suçun işlenmesine sebep olan sistemdir. Ben, bu camianın bir mensubu olarak gördüğüm yanlışlıkları paylaşıma sunarak bu hataları düzeltmek, neticede de eğitimde kaliteyi artırabilmek için bir kapı aralamaya, bir çıkış yolu bulmaya çalışıyorum. Benimki sadece olup bitenlerden duyduğum endişelerdir. Kaldı ki bu olayı naklettiğim her arkadaşımın aynı şüpheleri taşıdığına da şahit oldum. Bu hususta öncelikle öğrencilerin ve öğretmenlerin mesuliyetlerine müdrik olması ve dürüst davranması gerekir. Ama sistemin de istismara açık kapılarını kapatmayı ihmal etmemek gerekir