DOLAR 32,469
EURO 34,7942
ALTIN 2441,128
BIST 9915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Cemre Nedir ?

17.02.2009
863
A+
A-

Yıllardır hep duyarız, cemre suya düştü, havaya cemre düştü…En nihayet toprağa cemre düştü diye..Nedir bu cemre Allah aşkına, gören, yakalayan var mı? Nasıldır? Nedir? Yenilir mi? İçilir mi? Ne renktir? Bilen var mı?…Her yıl  20 Şubat’ta  birinci cemre havaya düşer. Hadi bakalım, hanginiz gördünüz  cemreyi düşerken, düşmek üzereyken değerli dostlar? Göreniniz oldu mu acaba ?
Cemre, Arapça bir sözcük. Ateş, kor ateş, köz anlamına geliyor. Cemre düştü dediğimiz zaman, işte, havaya ateş düştü, toprağa kor ateş düştü demek istiyoruz aslında. Baharın geldiğini haber veriyoruz. Havanın suyun ve toprağın ısınmaya başladığını vurguluyoruz. Birinci cemre hep havaya düşüyor; 20 Şubat’ta. Suya bir hafta sonra düşüyor cemre 27 Şubat’ta. En sonunda da, toprağa düşüyor: Onun da tarihi bazen 5 bazen de 6 Mart. Sözün kısası soyut bir kavram bu anlamda cemre. Bir şeyin düştüğü filan yok aslında. Ama eskiden, acemi genç muhabirlere şaka yapmak için çokça kullanılırmış cemre düşme hadisesi. Yeni başlayan muhabire “Evladım bak bugün cemre suya düşecekmiş, git şunun fotoğrafını çek de haber yapalım “ diye acemi muhabiri dere, göl kenarlarına, su birikintilerinin bulunduğu yerlere gönderirler, zavallı muhabir de elinde fotoğraf makinesi dolanıp dururmuş akşama kadar, cemreyi görüntüleyeceğim diye. Akşama doğru boynu bükük, gazeteye döner, çekemedim efendim, diyerek makineyi büyük bir mahcubiyetle masanın üzerine bırakırmış…

Efendim, eskiden, kuzey ve iç bölgelerde yaşayan Arap kabileler, kış geldiğinde ovalara iner yanyana üç çadır kurarlarmış. İlk çadırda büyük baş hayvanlar, ortadaki çadırda kendileri, aileleri ve çocukları, sondaki çadırda da küçük baş hayvanlar, horozlar, tavuklar, keçiler, koyunlar bulunurmuş. Her bir çadırda da bütün kış hiç söndürülmeyen ve cemre adı verilen  ateş yanarmış. Havalar ısınmaya başlayınca önce büyük baş hayvanların bulunduğu çadırdaki ateş söndürülürmüş, daha sonra kendi çadırlarındaki ateşi,  en sonra da küçük baş hayvanların bulunduğu çadırdaki cemreyi söndürürlermiş. Daha sonra da çadırlarını toplayıp hayvanlarıyla birlikte yaylalara, yüksek yerlere çıkmaya başlarlarmış…

Eski Türklerde de cemre gökyüzünde yaşayan yakışıklı bir delikanlı olarak düşünülürmüş. Cemre adındaki bu delikanlı bir gün dünyayı merak etmiş ve yaklaşmış. Havaya düşmüş, bu sırada gördüğü bir kıza aşık olmuş, yaklaşmak isterken suya düşmüş, yıkanmış, temizlenmiş, daha sonra karada sevgilisine kavuşmuş. Bu aşk, yeryüzüne bereket ve sıcaklık getirmiş. Ayrıca eski Türk inancında üçüncü cemre günü lodosla poyrazın kavga ettiğine de inanılıyor, poyraz galip gelirse bahar geç geliyor, lodos zafer kazanırsa da baharın daha erken gelmesi bekleniyor. Cemrenin kor ateş, köz anlamından başka anlamları da var: Mina’da şeytana atılan taşların meydana getirdiği yığınlara da cemre deniyor söz gelimi. Bir çeşit iltihaplı bir çıban olan karakabarcık da, cemre adını taşıyor. Bir tür çakıl taşına da yine cemre deniyor. Ayrıca daha çok kız adı olarak da kullanılıyor.