DOLAR 32,3721
EURO 34,9916
ALTIN 2326,009
BIST 9096,39
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Erzurum °C

Allah'ı Samimi Sevmek

10.08.2011
591
A+
A-

Rabbimiz’i aşkla sevmek için, O’nun sevgisini tüm varlıklara duyulan sevgilerden üstün tutmak gerekmektedir. Diğer varlıklara sevgimizin ise Allah’a olan sevgimizden olması gerekmektedir. Allah’ı çok seven kişi yaşamının her anını O’nun uygun gördüğü şekilde biçimlendirir. “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi 162) Rabbimiz Kendisi’ni çok seven kullarını cennet ile müjdelemektedir. Ancak elbette Allah’a aşkla bağlanan Müslüman cennet için Rabbini sevmez. Müslüman Allah’ı kendisinin ve diğer tüm varlıkların yaratıcısı olduğu için sever. Herkes bilir ki, karşılık beklenerek duyulan sevgi ve saygı samimi değildir. Bu yüzden Rabbimiz’i samimi sevmek çok özel bir nimettir. Müslüman Rabbine olan sevgisinden dolayı karşısına çıkan bütün olayları bir güzellik olarak görür. İnsan ancak zorlu imtihanlar karşısında gösterdiği güzel ahlak ile Allah’a olan sevgisini kanıtlayabilir. Bu, Rabbimiz’in samimi iman edenlerle, zayıf olanların ayrılmasına vesile olarak yarattığı imtihandır. Bunun en güzel örneklerini ise peygamberlerimiz yaşamışlardır. Örneğin Hz. Muhammed (sav) kavminin tüm baskı ve işkencelerine rağmen yılmadan, Rabbine olan sevgisinden ötürü büyük bir kararlılık ile İslam’ı tebliğ etmiştir. En zor anda dahi Allah’ın rahmetinden ümit kesmemiştir. Bu yüzden hep Allah’tan yardım görmüştür. “Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak Onu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.’ Böylece Allah Ona ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ (Tevbe Suresi, 40) Yine aynı şekilde dünyanın gelmiş geçmiş en azılı liderlerinden biri olarak bilinen Firavun’un kavmine tebliğe giden Hz. Musa (as), Firavunun ve önde gelenlerin tehditlerine aldırış etmemiş, inananlarla birlikte Allah’ın emrettiği şeyi yapmışlardır. Kızıl denize geldiklerinde Hz. Musa (as)’ın endişeye kapılan bazı müminlere tebliği şu şekilde olmuştur: “İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: ‘Gerçekten yakalandık’ dediler. (Musa:) ‘Hayır’ dedi. ‘Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.’ Bunun üzerine Musa’ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa’yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.’’ (Şuara Suresi,61-65) Müslüman Allah’a olan aşkından dolayı, O’nu bir an bile aklından çıkarmamaya çalışır. Sabah uyanır uyanmaz hemen Rabbini düşünür ve şevklenir. Müslümanın Allah’a olan sevgisi ve yakınlığı, onu daima neşeli kılar. Müslüman her an O’nun kontrolünde ve korumasında olduğunu düşünerek, Allah’a olan sevgisini arttırmalıdır. İşte insana dünyada ve ahirette huzur verecek tek duygu budur. Rabbimiz’in tecellileri ve nimetleri başımızı çevirdiğimiz her yerdedir. İnsan bunları fark ettiğinde, derin tefekkür ettiğinde neden Allah’ı çok sevmesi gerektiğini daha iyi idrak edecektir. Rabbimiz dünyada yarattığı nimetlerin yanında bir de inanan kullarını cennet nimetleriyle müjdelemektedir. Bu ise inanan insanın şevkinin ve heyecanın daha çok artmasına vesiledir. “Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden duyulur. Cennetin bu kokusunu ahiret ameli ile dünyayı talep eden kimse duyamaz.’’ (Ramuz el-Ehadis-1, s. 292/3) “Cennetteki huriler yakut ve mercan gibidirler. Adam onlardan birinin yüzüne bakar da, kendini onun yanağında, aynada gördüğünden daha berrak görür. Onların incilerinin en ednası (en küçük, en önemsiz) şark ile garbi ışıklandırır.’’ (Ramuz el-Ehadis-2, s. 337/7) “Sidretü’l-Münteha ağacının meyvesinden her bir meyve yarılınca içinden yetmiş iki renk ve çeşit yemek çıkar ki orada öbürüne benzeyen hiçbir renk ve çeşit yoktur.’’ (Tezkireti’l Kurtubi, s. 312/517)